2021 Oscar Adayı: Sound of Metal
30 Mart 2021 0 Yazar: Mad Jack• Ortalama okunma süresi: 4 dakika
4 Aralık 2020’de Amazon’un Prime Video adlı platformunda yayımlanan Sound of Metal, oyuncu kadrosunun harika performansı ve senaryosuyla yıla damgasını vuran yapımlardan biri. Nitekim dram türündeki etkileyici yapım; en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi özgün senaryo, en iyi film kurgusu ve en iyi ses kurgusu olmak üzere toplam 6 dalda Oscar’a aday gösterildi.
Oldukça çarpıcı bir mini dizi olan The Night Of ile ününü artıran Riz Ahmed’in başrolünü üstlendiği Sound of Metal’in Metascore’u ise 82. Kabaca bir bateristin işitme yetisini kaybetmeye başladıktan sonra yaşadıkları etrafında şekillen yapımın diğer önemli isimleri, Olivia Cook ve birçok ödül töreninden en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü ile dönen Paul Raci.
Filmin yönetmeni ve ortak yazarı olan Darius Marder’a ise özel bir parantez açmak gerekiyor. Yönetmenimiz, eşcinsel bir aktivist olan babaannesi Dorothy Marder’a oldukça yakın bir çocukluk geçirmiş. Dorothy Marder pankreatit nöbeti için antibiyotik aldıktan sonra sağır olmuş. Babaannesinin bu ani sağırlığı, Darius Marder üzerinde derin bir etki yaratmış. Yönetmenin yaşadıkları; bu denli izleyiciyi ekrana kilitleyen, gerçek hissi uyandıran yapımın arkasındaki başarıyı açıklayan detaylardan.
Bu etkileyici yapımı izlemediyseniz spoiler’lı kısma geçmeden önce izlemeniz daha yerinde olacaktır.
Sound of Metal, Ruben (Riz Ahmed) ve solist olan partneri Lou’nun (Olivia Cooke) metal konseri verdiği, daha en başından izleyici geren bir atfmosferle başlıyor. Bir heavy metal grubunda baterist olan Ruben’ın, turne sırasında aniden sağır olması ve birkaç gün içerisinde de durumunun kalıcı hale gelmesiyle trajik hikâyeye başlıyoruz.
Film ilk başta sağır olan bir bateristin hayatına odaklanılacağını düşündürtse de yönetmen, fazla bekletmeden esas sorunun, Ruben’ın sağır olduktan sonra çevresiyle olan iletişimi olduğunu fark ettiriyor. Öyle ki başkarakterimiz, başlarda istemese de sevgilisi Lou’nun da baskısıyla sağırlara özel olan, bağımlıları topluma kazandırma programına katılmayı kabul ediyor. Ruben programa katılacağından kalacak yeri kalmayan Lou, Paris’e babasının yanına dönmek zorunda kalır. Lou, yolları ayrılmadan önceki son görüşmelerinde ise beraber oldukları 4 yıl boyunca uyuşturucu kullanmayan Ruben’dan tekrar başlamayacağına dair söz alır. Böylece başkarakterimiz, sağır olduktan sonra, sevdiği insanla ayrı düşmek zorunda kalarak ilk darbeyi almış olur. Bu noktada filmde bağımlılık konusunun göz önünde olmasa da aslında önemli bir yer tuttuğu belirtilmeli. Lou ile birlikteliği boyunca uyuşturucu kullanmayan Ruben, bu kez de sevgilisinin yokluğunda, belki biraz da onun için yeni hayatına uyum sağlamaya çalışıyor.
Tüm hayatı ses, müzik ve partneri Lou olan başkarakterimizin, sessizlik içindeki yeni yaşamına ayak uydurmaya çalışması, izleyicide derinden bir etki uyandırıyor. Sound of Metal, bunu yaparken de diğer dram türü yapımlar arasından birçok farklı yönüyle sıyrılıyor: Çoğu dram türündeki yapımlarda var olan hastalık veya sonradan yaşanan sorunlar, yapımın ana noktasını oluşturup izleyiciyi etkilemek amaçlanırken; Sound of Metal, var olan gerçekliği tüm çıplaklığıyla sunarak karakterle çok daha rahat bir şekilde empati kurmamızı sağlıyor. Bu farklı hatta yer yer rahatsız edici derecede gerçek hissettiren deneyim, film bittikten sonra dahi, kişinin yapımın etkisinden çıkmasını adeta imkânsız bir hâle getiriyor.
Yapıma ilişkin kritik bir detay, Ruben karakterinin sağır olduktan sonra eski yaşantısından tam olarak kopamaması. Ruben içten içe direnmesine rağmen bir noktada sağırlar merkezinde işaret dilini öğreniyor, yine de yeni hayatına tam olarak adapte olamıyor. Herhangi bir teknolojik cihaz yasak olmasına rağmen, merkezin bilgisayarından gizlice e-postalarını kontrol edip oldukça kısıtlı bir şekilde Lou ile haberleşmeye çalışması, Ruben’ın eskiyi bırakamadığını gösteren ufak detaylardan.
Sağırlar programının kurucusu Joe (Paul Raci), Ruben’ın bu ikilik durumu için ondan, odada yalnızken tüm gün yazı yazmasını istiyor ve bunun onu rahatlatacağını söylüyor. Ruben ise ertesi gün bunu yapmak için odaya girdiğinde bir defterle bir kalem görüyor. Elindeki kahve ile çöreği masaya koyduktan sonra, çöreği var gücüyle yumruklayarak eziyor. Sonra geri topluyor, tekrar yumrukluyor, tekrar topluyor… En dramatik anlardan biri olan bu sahne; Ruben’ın tamamen değişen hayatını parçalanan bir çörekmişçesine bir araya getirmeye çalıştığını gösteriyor, başka bir deyişle var olan durumu tam olarak kabullenemediğini gösteriyor.
İlerleyen süreçte ise Ruben tüm zorlukların üstesinden bir bir gelmeye başlar. Ta ki Lou’nun Paris’teki durumunun kötü olduğunu düşündürtecek bir videoyu izleyene kadar. Sefalet içinde sandığı Lou’yu kurtarmak için henüz alışmış olduğu merkezden ve sevdiklerinden ayrılıp, karavanını satarak elde ettiği parayla ameliyat olur. Başkarakterimiz ameliyattan sonra yeniden duymaya başlıyor olsa da filme de ismini veren o biyonik-metalimsi sesler kendisi için ilk büyük hayal kırıklığı oluyor. Böylece belki de ilk kez durumunun dönüşü olmayan bir şey olduğunu kavrıyor.
Biyonik, metalimsi seslerden bahsetmişken yapımın ses tasarımcısı Nicolas Becker’ın çıtayı arşa çıkardığı söylenmeli. Filmde ses kurgusu o kadar başarılı ki izleyici bir anda kendisini Ruben’ın yerine koyabiliyor. Bunun yanı sıra sinematografideki üstün başarısıyla Sound of Metal bir alkışı hak ediyor.
Sonraki sekansta Ruben, çok uzun zaman sonra Lou’yu görebilmek için Paris’e uçar. Beraber hasret gideren eski sevgililerden Ruben, Lou’ya eski hayatlarına geri dönmeleri gerektiğini söyler ama Lou tepkisiz kalır. Duruma en başta anlam veremeyen Ruben, Lou’nun eski takıntısını -kolunu kaşıdığını- görünce anlar: Eskiye olan bağlılıklarından kurtulması gerektiğinin, bir şeylerin artık değiştiğinin biraz daha farkında olarak defalarca “Sorun değil Lou, hayatımı güzelleştirdin.” diyerek durumunu iyice kabullenir. Benzer bir sahnede Ruben, babasıyla şarkı söyleyen Lou’nun şarkı söylemekten keyif almadığını fark edince de Lou’nun yeni hayatına adapte olduğunu anlıyor. O sahnede söylenen şarkı ise Ruben’ın o an Lou’ya karşı içinden geçenlerin bir özeti gibi adeta: “Sen gülümsüyorsun, ben ise ağlıyorum. Sen gidiyorsun ama ben seni seviyordum.” Tüm bunlar başkarakterimizin aslında Lou’dan önce uyuşturucuya olan bağımlılığı gibi, geçmişe bir bağımlılık duyduğunu da gösteriyor.
Son sahnedeyse Lou uyurken valizi ile evden çıkan başkarakterimiz, duyduğu metalimsi sesler ile yolda yürüyor. En son bir banka oturuyor ve etraftaki karmaşanın sesi, çan sesi, hayal kırıklığının sesi derken aniden kafasından cihazı çıkarıyor. Daha sonra o mutlak sessizlikte önce kaykaylı çocuklara, güneşe ve en son etrafına dalıp giderek; sessizliğini, yeni yaşamını artık kabulleniyor ve izleyicilere de filmin zirvesini yaşatıyor.
Yapım final sahnesiyle; insanın her duruma uyum sağlayabileceğini, önceleri kıymeti bilinmeyen değerlerin de keşfedilerek hayatın güzelleşebileceğini ve belki de değişmesi gerekenin içinde bulunduğumuz toplum değil, kendimiz olduğunu anlatıyor.
Yazımı bitirmeden Ruben’ı canlandıran başarılı oyuncu Riz Ahmed’e bir parantez açmak istiyorum. Ahmed, harika oyunculuğuyla izleyicileri filme daha ilk dakikalardan bağlamayı başarıyor. Kaldı ki sağırlık rolüne çalışmaya başlamadan önce, sadece 6 ay içerisinde bateri çalabilecek seviyeye gelen Ahmed’in, oynadığı rol ile kendisini ne denli bütünleştirdiği apaçık ortada. Böylesine adanmış bir oyunculuğun, olağanüstü çekim ve ses kurgusu ile birleşmesi, oldukça çarpıcı ve etkileyici bir film var ediyor. Sound of Metal kazandığı ve aday gösterildiği birçok ödül ile son dönemlerin en izlenesi yapımlarından.
Görsel: Amazon Prime Video