Ratched: İyi mi Kötü mü?

Ratched: İyi mi Kötü mü?

11 Ocak 2021 0 Yazar: Mrs. Hyde

• Ortalama okunma süresi: 3 dakika

Mildred Ratched. Bizler onu 1962 yılında Ken Kesey tarafından yazılan One Flew Over the Cuckoo’s Nest romanına dayanılarak Milos Forman tarafından çekilen, dilimize de Guguk Kuşu diye geçen 1975 yapımı klasik filmden tanıyoruz. Bu klasik yapımda Hemşire Mildred Ratched’ı oynayan aktris Louise Fletcher’dı. Netflix yapımı olan Ratched adlı dizi bu ikonik karakterin geçmişine bir ön bölüm sunma girişiminde bulunuyor. Mildred’ı canlandıran oyuncu ise son olarak American Horror Story ve Mrs America’dan da tanıdığımız Sarah Paulson. Zengin oyuncu kadrosunda, Paulson dışında daha birçok güçlü isim de var: Hemşire Betsy Bucket rolüyle Judy Davis, intikam arzusu güden Lenore rolüyle de Sharon Stone ekran karşısına çıkarken, Cynthia Nixon ise valinin danışmanı olan Gwendolyn karakterini canlandırıyor.

Ratched telafüzü itibarıyla İngilizcedeki “sefil, kötü” anlamlarına gelen “wretched” sözcüğünü anımsatıyor. Eğer diziye One Flew Over the Cuckoo’s Nest referansı gözardı edilerek başlansa bile, bu çağrışım dolayısıyla ana karakterin gerçek bir anti-kahraman olduğuna dair ipucu almak mümkün. Zaten ilk birkaç bölümdeki tavırlarıyla Hemşire Ratched gerçekten de tüyleri ürpetirken, Paulson da gösterdiği performansla izleyiciyi her sahnede bir öncekinden daha fazla etkilemeye devam ederek karakterinin hakkını şüphesiz veriyor.

Peki bu zengin kadroya ve ümit vaat eden olay örgüsüne rağmen Netflix yapımı Ratched neden yer yer negatif eleştiri aldı?

Eleştirilerin birçoğunun esinlenilen metne sadık olunmamasından dolayı yapıldığını gözlemledikten sonra, benim tavsiyem esinlenilen metne odaklanmadan diziyi izlemek ve değerlendirmek gerektiği yönünde, çünkü Ryan Murphy kasıtlı bir şekilde Milos Forman’ın filminden farklı bir tarz benimsiyor. Eleştirmenlerce ikonik bir karakter olarak kabul edilen Hemşire Ratched’ın geçmişine bir alternatif sunduğu varsayımında bulunduğumuz Murphy’nin Ratched’ı, aslında sadece Milos Forman’ın Mildred Ratched karakterinden bir anlamda esinlenmiş. İki yapım arasındaki hayali link belki de bir reklam stratejisi olarak öne sürüldü, ancak bu iki yapımı kıyaslayarak değerlendirmek zorunda değiliz. Zaten alt metin üst metne sadık olmak zorunda da değil, yoksa tüm bu adaptasyonların ne inceliği kalırdı?

Dizinin olay örgüsü 1940ların sonunda geçiyor ve renkler ne siyah beyaz, ne soluk ne de alıştığımız ve normal diye nitelendireceğimiz bugünün renkleri. Oysaki hayali zaman yolculuklarımızın geçmişe olanlarında çoğunlukla renkler ya siyah beyaz ya da oldukça soluk. Gözlerimizi kapayıp bugünün renkleriyle geçmişi düşünemiyoruz. Ama Ratched’ın sanat yönetmenleri geçmişi bugünden daha canlı resmediyor. Sahneler son derece renkli, aşırı renkli, fazlasıyla renkli. Estetik bir görünüme ille de sahip olması gerekmeyen bir yer olarak varsayacağımız bir ruh sağlığı hastanesinin bile fovist bir tablodaki gibi canlı renkleri var.

Karakterlerin aklına ani bir kötü fikir geldiğinde tüm ekran baskın bir kırmızıya ya da yeşile dönebiliyor. Tabii ki şimdinin eskisi, ancak o zamanın son model arabaları da renkli renkli. Kostümler de hem canlı renklerle doluyken, hem de çarpıcı. Bir başka ifadeyle, dizide estetik olgusu arka planda kalan küçük bir dekorasyon gibi silik değil; estetik kaygı en az olay örgüsü kadar önemli. Bu durum da gerilim ve kötülük dolu olması gereken bir içeriği neredeyse deneysel bir biçimde yer yer komedi tonlarıyla sunmaya yarar gibi.

Lobotomi ve hidroterapi gibi korkunç işkencelerin dönemin yenilikçi psikiyatrik tedavileri olarak sunulduğu ve aslında karanlık olmasını bekleyebileceğimiz bir sahnede, günümüz şartlarında bir suçludan öteye gidemeyecek olan Doktor Hanover’a gösterilen saygı satirik bir ton yaratabiliyor. Dahası, bu tarz bir sahnede her şey yolunda gidiyormuşçasına güzel kostümler ve canlı renkler görmek aslında izleyicinin verdiği tepkinin boyutunu daha da yukarılara çıkarıyor. Zaten çoğunlukla olayların nasıl sonlanacağı en büyük sürpriz unsuru değil, hatta olay örgüsündeki bazı detaylar rahatlıkla tahmin edilebilir. Ama bunların sunuluş biçimindeki farklı tonlamalar diziyi dikkate değer kılan unsurlardan. Sunumdaki bu canlılık ve Hemşire Bucket ya da vali gibi gerçekdışı karakterlerin varlığı neredeyse kaliteli bir parodi havası oluşturuyor.

Eleştirmenlerin takıldığı bir diğer önemli nokta olan tüm bu absürt ton değişikliklerinin aslında dengesiz ya da beceriksiz bir girişim olmadığını da kanıtlamak adına, gerilim dolu başlayan ve yavaş yavaş muzip bir ritme dönüşürken gerilimi de barındırmaya devam edebilen jenerik müziğini tutarlı ve tamamlayıcı bir örnek olarak gösterebiliriz. Kısacası, dizideki ton değişiklikleri kazara olmaktan uzak, özgün bir seçim.

Bir diğer dikkate değer seçim de dizideki kadın karakterlerin var oluş biçimi. Sadece erkeklerin oluşturduğu ana karakterler etrafında izlediğimiz sayısız yapımdan sonra ya da bir Bechdel testini bile geçmekten aciz olan yüzlerce filmin, dizinin, hatta somut örnek olarak her ne kadar severek izleyip bitirsek de, birçok Game of Thrones bölümünün piyasaya hükmettiğini gördükten sonra, özellikle de 1940lara bakan bir içeriğin bunu önemli kadın karakterler etrafında şekillendirmeye cüret etmesi ise esinlenilen metnin yarattığı ataerkil ve eril dünyaya adeta bir meydan okuma. Maalesef, aynı meydan okumayı siyahi karakterlerin yansıtılış biçiminde göremiyoruz ve keşke eleştirmenler ağır eleştirilerini bu kusur üzerine yöneltselerdi diye düşünmeden de edemiyoruz.

Netflix yapımlarında zaman zaman gözlemlendiği gibi son bir iki bölümün biraz hızlı bağlandığını ve karakter gelişiminin de buna bağlı olarak bir anda hızlandığını ve bazen ikna ediliciliğinin azaldığını gözlemlemek mümkün. Ancak, Ratched zaten bir şaheser olma girişiminde de bulunmuyor. Bazı küçük kusurlara katlanıp, izlerken hoş zaman geçirebileceğiniz bu diziye hala yapmadıysanız şimdi bir şans verin derim.