Pandemide İşten Çıkarılma ve Sınıf Ayrımı

Pandemide İşten Çıkarılma ve Sınıf Ayrımı

5 Şubat 2021 0 Yazar: Nancy Francis

• Ortalama okunma süresi: 3 dakika

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve pandemiye dönüşen koronavirüs, 2019 yılından bu yana insanların korkulu rüyası haline geldi. İlk etapta Çin’in Wuhan şehrinde patlak veren hastalık, kısa bir sürede Çin’in birçok bölgesine sıçradı ve daha sonrasında Orta Doğu’nun demografik açıdan yoğun bölgelerinden olan İran’a ve kısa sürede de Avrupa’ya sıçrayarak İtalya’da zirveyi vurdu. 2020’nin Mart ayında Türkiye’de de salgının sıçrayacağına dair izlere rastlanarak önlemler alındı: Okullar tatil edildi, bazı firmalar tarafından evden çalışma düzenine geçildi, seyahat yasakları geldi, esnaflar dükkânları kapadı, sınırlar Çin’in yanı sıra salgının en fazla olduğu ülkelere kapatıldı ve sokağa çıkma yasakları getirildi.  

Covid-19, tüm dünyayı hazırlıksız yakalamıştı. Tüm ülkeler kendi içinde yaşadıklarını düşündüğü bu salgını kendi iç çıkarlarını tehlikeye atmamak adına farklı yöntemler deneyerek başa çıkmayı düşündü. Rusya’da başkanlık seçimlerinin tehlikeye atılmaması adına vakaların en başında açıklanmaması ve halkın uyarılmaması, İngiltere’nin bilimi reddeder tavrıyla sürü bağışıklığı kazanmak için ülke ve halk adına hiçbir önlem almaması, Çin’in salgının başladığı Wuhan şehrini uzun süre karantinaya alması ve giriş-çıkışları diğer şehir ve ülkelere kapaması da geçtiğimiz yılda yaşanılan tarihe yazılacak olaylardı. Bunun yanı sıra tüm dünya bu durumda henüz şaşkınken ve ülkeler arası etkileşimler halen devam ederken, Dünya Sağlık Örgütü’nün COVID-19 salgınını pandemi ilan etmesi 11 Mart 2020 tarihini bulmuştur.

11 Mart’ta Dünya Sağlık Örgütü’nün bu salgını pandemi olarak ilan etmesi sonucu Türkiye de hızla hareket etmeye başladı. Yukarıda listelediğimiz gibi birtakım önlemler alan ülkemizde de, ünlü isimlerin ve yüzlerin olduğu reklamlar, sloganlar hazırlandı:

Sosyal medyada “Evde Kal Türkiye’m’’, ‘’Hayat Eve Sığar’’ gibi hashtagler açıldı. Fakat halkı korkutan sadece pandemi değil, aynı zamanda pandemi sürecinin yan etkileriydi. Bu yan etkilerden bir tanesi de işten çıkarılma oldu. Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde herkesin korkulu rüyası haline geldi bu durum. Evet, evde kalmalı, kendimizi diğer insanlardan hatta ailemizden bile izole etmeli, temizliğimize dikkat etmeli, kalabalık ortamlardan kaçınmalıydık. Fakat üretim ve işgücü devam etmeliydi. Esnaf dükkânları kapattı, işçilerin bir kısmı işten çıkarıldı veya bitiş tarihi belli olmayan ücretsiz izinlere tabi tutuldu. İşten çıkarılan insanların birçoğunun maaşları verilmemesi gibi birçok haksız yaptırım uygulandı.

Peki, gerçekten tüm dünyada pandemide evde kalma ve kalabalık ortamlardan kaçınma şansı herkes için eşit mi? Bu sorunun yanıtını sosyal medyada ünlülerin paylaşımlarından görmek bile mümkündü. Bazı ünlü isimlerin boğaz manzaralı yalısından ormana eşdeğer bahçesinde spor yaparken fotoğraf çekip ‘’evde kal’’ hashtag’i ile paylaşım yapması ve aynı saatte toplu taşıma araçlarında işe gitmek için kalabalığa karışan işçi sınıfının yaşadığı zorluk sınıf ayrımının pandemide iyice görünür hale geldiğini gösterdi. İşte kırılma anı da tam olarak burada başlıyor.

Dünyada süregelen ekonomik kriz, salgın krizi ile bütünleşmiş olunca içinden çıkılamaz bir durum halini aldı. İşsizlik en üst safhaya vururken, hane gelirleri düşmüş, var olan yoksulluk en üst düzeye çıkmıştır. Sağlığa erişmenin bir hak değil de ayrıcalığa dönüşmüş olup, evde kal çağrılarına uyup da herkesin evde kalması mümkün müydü? Hayır, mümkün değildi. ‘’Hastalığın kendisinin sebep olduğu kayıplar ve yıkım dışında pandemiyle birlikte girilen kapanma dönemi ekonomik bir kâbusu da beraberinde getirmiştir. Hiçbir birikimi ve sosyal güvencesi olmayanlar, günlük yevmiye usulüyle çalışanlar, bu süreç içerisinde işten çıkarılanlar, tamamen kepenk kapatan hizmet sektöründe çalışanlar, zaten hâlihazırda işsizler ve ücretsiz izne çıkarılanlar hastalığın yarattığı korkunun dışında belki daha da büyük bir kâbusun içine itildiler. [1]

Sadece Türkiye için değil, tüm dünya adına büyük bir kâbus haline geldi işsizlik. Türkiye, henüz pandeminin ilk dalgasını yaşarken 26 Mart 2020 tarihinde kabul edilen, tüm işçiler adına bir yasa geldi: İşten Çıkarma Yasağı. Öncelikle salgının seyrine göre hareket edilerek 3 aylık bir sistem uygulandı. Salgın kontrol edilemez hale gelince işten çıkarma yasağı daha da uzadı ve günümüzde hala da devam etmektedir. Fakat bu bir yasa haline gelse de işverenler bu sistemde işçisinin haklarını bir kenara itip kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek, zorla istifa ettirme, ücretsiz izin gibi yaptırımlara başvuruyor. İçinden çıkılması güç bir durum da pandemide işten çıkarılmayla ilgili birçok rapor ve makaleler gündeme taşınmaya devam ediyor.

Dünya Çalışma Örgütü’nün yaptığı araştırma ve ortaya koyduğu araştırmaya göre, salgının ekonomik krizi çok derinden etkilediğini ve salgının ilerleyen süreçlerinde dünya çapında 1.5 milyardan fazla işsiz olacağını öne sürüyor. Spesifik veriler de bu öngörüyü doğrular nitelikte. Örneğin, “Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre dünya genelinde, 29 yaşın altındaki her altı çalışandan biri koronavirüs salgını nedeniyle çalışamıyor.” [2]

Dünyanın birçok yerinde salgının başında kimi uzmanlarca öngörülen daha eşitlikçi bir toplum geleceği bir rüya olmaktan öteye gidemedi. Mevcut sorunlarımızın üstüne yepyeni toplumsal problemler de eklendi. Bu yazıda işaret ettiğimiz işsizliğin yol açtığı gıdaya ulaşamama sorunu insanlığı öldüren başka bir ahlaki problem oldu.

Yazıya çözüm bölümü yazamadık. Her bir cümle yeni bir soruyu doğurdu…

Not: Kullanılan 2. görsel tarafımıza aittir.

[1] Kocabaş, Ali. Eşitsizlik ve Covid-19, Türk Tabipleri Birliği, 2020, s. 396.

[2] Deutsche Welle Türkçe