Kadın Emeği ve Toplumsal Cinsiyet

Kadın Emeği ve Toplumsal Cinsiyet

4 Mart 2021 0 Yazar: Nancy Francis

• Ortalama okunma süresi: 5 dakika

Kadın emeği konusu mutlaka toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden incelenmeli ve analizleri de bu yönde yapılmalıdır. Bizler de, hazır 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyorken, bu yazımızda kadın emeği yani emek piyasasında toplumsal cinsiyet rolleri kavramını ele alacağız.

Öncelikle toplumsal cinsiyet nedir? Bu sorumuzun genel cevabını verelim. Toplumsal cinsiyet; farklı yer, zaman ve mekânlarda kadın ve erkeğe toplumsal olarak yüklenen, “toplumsal norm”lar dediğimiz roller ve sorumlulukları ortaya çıkaran “cinsiyet” kimliğidir. Bu kavram kadın ve erkeğin arasındaki farklılığının sadece biyolojik anlamda değil, birçok alanda (ev, kamusal alan, özel alan, kültürel yapı, sosyal, ekonomik) var edildiğini ve bu farklılıkların toplum içerisinde meşrulaştırıldığını ifade eder. Bu farklılıklar aynı zamanda sosyal ve kültürel değerlerin de oluşumunda büyük rol oynamış, bugünün yazılı olmayan kültürel yapısının temelini atmıştır.

Toplumsal cinsiyet rolleri, ekonomik ve sosyal alandaki farklılıkları gözle görülür biçimde sürekli karşımıza çıkmaktadır.

Hane içindeki emeğin piyasada görünmezliğinden kaynaklanan ekonomik sonuçlar olduğu gibi bu rolün temelinde kültürel faktörler de etkilidir. Ekonomik düzende; kadın ve erkeğin arasındaki ücret eşitsizliği, kamusal ve özel alandaki hiyerarşi ve kadınlara yönelik mobbing uygulamasından bahsedilebilir.

Ev İçi Emeğinin Piyasa Rolündeki Görünmezliği ve Ev İçi Emeğin Normalleştirilmesi

Kadının görünmez emeği, cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal cinsiyet ilişkileri bağlamında tanımlanan bir emek biçimidir. Savran ve Demiryontan (2012:10-11) yaptıkları çalışmada, bu emeğin görünmezliğinin nedenini “doğallaştırılmış” olmasına bağlamaktadırlar. Onlara göre, ev işi, aile, özel alan ve bu alandaki cinsiyetçi iş bölümü ataerkil toplumsallaşma biçiminin modern versiyonu olan kapitalist yaklaşım tarafından doğallaştırılarak kurulmasıdır.[1]

Ev içinde kadının görünmez emeğini; ev işleri emeği, bakım emeği, duygusal emek, kilerlik iş emeği olarak 4 ana başlıkta toplayabiliriz.

Ev işleri emeği; görünmeyen emek olarak adlandırılır. Tıpkı bir firmada çalışıyormuş gibi, her şey planlı ve programlı bir şekilde işler kadın için. Herkesten önce uyanan ev kadını, hanedeki tüm bireyler için kahvaltı hazırlar ve sonrasında çocuklar için beslenme, işe gidecek eşi için de öğlen yemeği… Tabii bu burada bitmiyor. Kadın, aile bireylerini gidecekleri yere gönderip sonrasında bir oh çekerek kişisel uğraşlarına odaklanmanın keyfini çıkaramaz. Çünkü ütü, bulaşık, temizlik, çamaşır derken akşam yemeği telaşına düşerek acele davranıp yemeğini hazırlamaya başlar. Fakat bunlar sadece günlük rutinin kendisine yüklediği görevlerdir. Kadın, kendisine vakit ayıramadan yine akşam olur ve aile bireyleri eve gelir. Örneğin, bu stabil görevler dışında, yılın belirli dönemlerinde kışlık yiyecek hazırlama görevi vardır. Halk dilinde biz bunlara “kilerlik işler” deriz.

Kilerlik işler; yoksulluk arttıkça, kışı nasıl geçireceğiz düşüncesiyle hazırlanan stoklardır. Bu işin fiziksel emeğini de, psikolojik yükünü de yine kadınlar üstlenir. Aynı zamanda kilerlik işler kategorisine halı yıkama, camları silme gibi kış ve bahar temizliği de eklenir. Fakat emek burada bitmez. Sırada bakım emeği yer alıyor.

Bakım emeği; koca bakımı, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, evcil hayvan bakımıdır. Koca bakımında, koca işe gittikten sonra kıyafetlerini kadının ütülemesi ve yıkaması, akşam eve gelmeden yemek hazırlanması da koca bakımına girer. Çocuk bakımı, tıpkı koca bakımında olduğu gibi, kadının çocuğunun her şeyiyle ilgilenmesidir. Yaşlı bakımı; evde yatalak bir hasta varsa veya yaşlı bir birey varsa stabil görevler dediğimiz görevler dışında yapılan, mesainin fazlaca kadına kalmasıdır. Evcil hayvan bakımı; kediyse kumunun temizlenmesi, köpekse yürüyüşe çıkarılması, mama su ihtiyaçlarının karşılanması ve yine kadına atfedilen bir rol olarak karşımıza çıkar.

Son kategorimizde yer alan duygusal emek; fiziksel bakımın yetmediğini düşünerek mental açıdan da emek göstermelidir. Kadın, evcil hayvanıyla vakit geçirmeli, çocuklarına şevkat göstermeli, erkeği cinsel anlamda tatmin etmeli, bakıma muhtaç yaşlılara hizmette kusur etmemelidir.

Kadın, toplumun baskısı ile fiziksel anlamda yetemediği zaman devreye direkt olarak duygusal emek girer. Fiziksel emek dışında duygusal emek de kadına yüklenen bir toplumsal problemdir aslında.

Çoğu zaman bu işler, kadınların kendileri ve toplum tarafından sevginin dışa vurumu şeklinde algılanır. Acar Savran bu öznel, ele gelmeyen, görünmeyen biçimiyle kadınların karşılıksız emeğini, “sevgi karşılığı” çalışma olarak kavramsallaştırır (Acar Savran, 2004:19-20).[2]

Sevgisini hizmetle bütünleştiren kadın, aslında burada kendisine bakmayı unutur.

Özel ve Kamusal Alanda Ücretli Kadın Emeği

Kadınlar, çoğunlukla II. Dünya Savaşı sonrasında istihdama girebildi. Erkeklerin yapabildiği her işi yapabildiklerinin görülmesi üzerine, toplumsal normların sorgulanmaya başlandığı bir döneme girildi. Bu gelişme birçok erkeği rahatsız eden bir durum olmuştu. Kadınların ev dışında kamusal ve özel alanda var olması, erkekler ile aralarında rekabet ortamı oluşturmuş, toplumun aile kalıplarını bozmuş, normlara karşı gelinmişti. Kadınların ücretli çalışması, sadece ücretleri düşüren bir rekabete dönüşmeyip aynı zamanda kadın-erkek hiyerarşik ikili karşıtlığını da zedeledi. Çünkü “çalışan kadınlar tam da kendi kadınlarıydı” ve “iki efendiye hizmet edemezlerdi.” (Hartmann,2008:182)[3]

Erkek işçiler, kadınların emek piyasasına girmelerine direndiler, toptan girişine karşı geldiler, kadın iş gücüne yönelik yasal yollar ile kurallar koydurarak direnmeye devam ettiler. Birçok sendika tüzüğü “işçilerin gelir olanaklarını kötüleştiren, niteliksiz kadın işgücünün dışlanması” talebi içeren maddeleri kapsıyordu.

Buradaki mantık aslında tam olarak şuydu: efendilere karşı rekabet göstermek yerine, toplumsal cinsiyet rolleri açısından, kendilerine daha uygun yerlerde (ev) kalmalarını talep eden bir topluluk vardı: Erkek.

Erkek egemen toplum/lar bir kez daha kendini toplumsal eşitlik ve adalete aykırı bir direniş ile göstermiş oldu. Kadınlar kapitalist patriyarka ile olan mücadelelerinde yalnızdı.

II. Dünya savaşından sonra, kadın istihdamı tüm dünyada yayılmaya başladı. Ücretli kadın emeğinin kullanılması sisteme de aynı zamanda büyük bir katkı sağladı ve işgücü piyasasında kalıcı olma özelliğini kazandı.

Kadın Emeğinin Ücretli Emeğe Dönüşmesiyle…

Peki, kadının özel ve kamusal alanda var oluşu, toplumsal cinsiyet rollerinde ne gibi değişiklikler yarattı?

Evlilik, aile, çocuk, yaşlı bakımı, doğum, hane içi gelir konularında kadınların istihdamda var olmasıyla, büyük değişimler yaşandı. Bunun en büyük örneği, toplumsal cinsiyet rollerinde değişimler görülmesidir. Çünkü kadınların artık görünmez emeği dışında, ücretli olarak piyasada yer alması, aynı zamanda özgürlüklerini de ellerine alabilecekleri anlamına geliyordu. Kendi ayakları üzerinde duruyor, kendi emeğinin karşılığını alıyor, erkekler ile aynı iş yerinde aynı işleri yapabiliyorlardı. Kadınların, erkeklerle aynı iş kolunda aynı işi yapıyor oluşları burada erkekliği ve toplumu sarsan bir kırılma noktası oluşturuyordu. Görünen bir emeğin üzerini erkeklikle kapatan uydurulmuş toplumsal normlar artık gerçekle yüzleşmeye başlamıştı.

Peki, kadının özel ve kamusal alandaki rolleri ev içi emeğinin görünmezliğini bitirmiş miydi? Elbette ki herkesin deneyimi bir noktada eşsiz, ancak kadın ev dışı ücretli emeğini sattıktan sonra, eve gelerek ev içi görünmez emeğini yapmaya devam eder. Bu anlamda kadının iş yükü adeta artmıştır. Ataerkil toplumlarda, kadın da dâhil tüm aile fertleri de çalışıyor olsa, ne yazık ki ev içi işlerin hem somut anlamda sorumluluğu hem de psikolojik yükü hala kadının üstüne yıkılmaktadır. Avustralyalı sosyolog Ariel Salleh’in paylaştığı verilere göre, dünyadaki toplam işin %65’i kadınlar tarafından, dünyadaki toplam ücretin %1’i karşılığında gerçekleştirilmektedir.

Bu eşitsizliği aşabilmemiz adına ve daha adaletli bir düzen için ilk adımları kendi yaşadığımız toplum içerisinde atabiliriz. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanabilmesi için her geçen gün mücadele sürerken, sosyo-kültürel yapı, ataerkil sistem savunucusu adalet, medyanın dili ve eğitim gibi, kadına karşı kök salan tüm düşüncelere karşı şüphesiz ki haklının mücadelesi sürecektir. 

Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!


1. görsel: DevelopmentEducation.ie

[1] Karakaya, Handan. Görünmez Emek ve Ev Kadınları, Fırat Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:2, Sayı:1, 2018, s.78.

[2] Urhan, Betül. Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları, haz. Feryal Saygılıgil, Ankara: Dipnot Yayınları, 2016, s.132.

[3] Urhan, Betül. Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları, haz. Feryal Saygılıgil, Ankara: Dipnot Yayınları, 2016, s.132.