Bechdel Testi Nedir?
15 Mart 2021 0 Yazar: Mrs. Hyde• Ortalama okunma süresi: 4 dakika
Genellikle Bechdel testi ya da Bechdel-Wallace testi olarak bilinen ölçüm, kadınların kurgusal eserlerde nasıl yansıtıldığını belirli bir çerçevede sorgulamaktadır. Ölçümün yapıldığı spesifik noktaya göre,
- Bir eserde en az iki kadın karakter olmalıdır.
- Bu iki kadın karakterin birbirleriyle diyalogları olmalıdır.
- Bu diyaloglarından en az bir tanesi erkekler hakkında olmamalıdır.
Kabaca kurgusal eserlerde kadın karakterlerin birbirleriyle olan diyaloglarında derinlik var mıdır, yoksa bu diyaloglar erkek fantezisinin bir ürünü olmaktan öteye gidememekte midir? Bu kadar basit gibi görünen bir testten birçok filmin rahatlıkla geçeceğinizi düşünüyorsanız maalesef yanılıyorsunuz. Piyasadaki filmlerin yarısı veya daha fazlası kadın karakterlere bir kimlik vermeyi bırakın, bu basit testi bile geçemiyor. Yani iki kadın karakter en az bir etkileşiminde bile erkekler dışındaki bir konu hakkında konuşturulmuyor.
Bechdel testi ilk olarak 1985 yılında Alison Bechdel’in Dykes to Watch Out For adlı kitabında iki kadın karakterin film değerlendirme kriterlerinden bahsetmesiyle ortaya çıkmıştır. Bechdel bu diyalogu arkadaşı Liz Wallace ile olan bir konuşmasından esinlenerek yazmıştır. Aslında tam olarak da bu nedenden ötürü testin adının Bechdel-Wallace olarak anılmasını arzu etmektedir.
Peki ya, Bechdel testi neden önemli?
Özellikle dijital yayın platformlarının hayatımıza girmesiyle birlikte tükettiğimiz içerik sayısının artık haddi hesabı yok. Medya hakkında eleştirel düşünmeyi bilmeden, sindirdiğimiz her içerikle yeni bir bakış açısı edinebiliyoruz ya da yeni bir şeyler hissediyoruz. Kurgusal karakterlerin yansıtılış biçimiyse sistematik bir şekilde bazı tiplere ayrıcalıklar sunarken, bazılarını silik ya da yüzeysel gösteriyorsa bu durum artık politikleşmiş demektir. Örneğin beyaz-heteroseksüel-orta sınıf-erkek karakterler genellikle izleyiciyi iyi hissettiren kahramanlar olurken siyahi, kadın, engelli ve LGBT karakterler yansıtılış biçimleri bakımından aynı ayrıcalıklardan faydalanamıyor. “Ama Netflix’te neredeyse her dizide bir eşcinsel ilişki var” diye de karşı argüman sunulacak bir durum yok, zira piyasadaki her dizide veya filmde bir erkek heteroseksüel (genellikle başrol) karakter var. Zaten önemli olan kaç yapımda kadın karakter olduğu ya da bir yapımdaki kadın karakter ya da LGBT karakter sayısının fazlalılığı değil. (Ad hominem kötüdür!) Tekrar ediyorum: Sorun bu karakterlerin sayısında değil, az sonra kısaca bahsedeceğimiz yansıtılış biçimlerinde yatıyor.
İşte Bechdel testi, sinemadaki bu kusurlu tasvir biçimlerini eleştirel düşünceyle ifşa eden basit bir teknik. Altını çizmek gerekir ki bazı yapımların bu testi geçememesi kötü oldukları anlamına gelmiyor. Sadece önemli bir kaliteden yoksun oldukları anlamına geliyor. Sonuçta bir filmi değerlendirmemize yardımcı olan birçok parametre var ve bu da sadece onlardan bir tanesi. Ama pek fazla bilinmeyeni, bilinç dışında yatanı ve aslında toplumsal olarak daha fazla anlam ifade edeni… Dahası bu test karakterlerin yansıtılış biçimlerindeki birçok unsuru değerlendirmekte yeterli bile değil. Diğer bir deyişle testi geçen her filmde çok özenli bir karakter tasviri göremiyoruz. Kısacası bu test medya ya da kurgusal içerikler hakkında eleştirel düşünceye sahip olmak için göz önüne alınabilecek tutarlı teknik adımlardan bir tanesi olması bakımından önemli, ancak tek ölçüt değil.
Fedakâr anne, kötü kadın, masum kız tiplemelerini birçok filmde gördük. Farklı filmlerde yer alan yüzlerce farklı versiyonu olan bu karakterlerin farklı kadın oyuncular tarafından canlandırılmaları dışında aslında birbirinin aynı olduklarını fark etmek mümkün. Bu kadınlar ayrıcalıklı erkek başkarakterin annesi, düşmanı ya da kurtarması gereken sevgilisi. Üstelik bu kadınlar sadece erkekler hakkında konuşuyor. Bechdel testini geçemeyen yapımlarda kadınların diyalogları belirli bir seviyeye indirgeniyor ve tüm kişisel motivasyonlarının ya da kararlarının kaynaklarının da hayatlarındaki erkekler olduğu yanılgısı adeta beyinlere işleniyor. Sinema sektörü toksik erkeklik eğitimi vermek için gönüllü olmuş gibi.
Toplumsal önyargıları yaratan ya da güçlendiren bu son derece kusurlu kadın karakter tasvir biçiminin sinema tarihine yön veren filmlerde (The Lord of the Rings, Avatar) bile olması ve bunu hemen fark etmeyişimiz bile, normalleşen cinsiyetçiliği anormalleştirmek için kat etmemiz gereken daha çok mesafe olduğunu gösteriyor. Film endüstrisi baskın bir şekilde erkeklerin elinde olduğu ve erkeklere yönelik ayrıcalıklar sağladığı için de erkek fantezisinin bu ürününü sindirmektense, eleştirel düşünceyi hem kurgusal içerikleri hem de kurgu dışı içerikleri tüketirken kullanma hakkımızı değerlendirmek gerek. Zaten testi geçemeyen yapımlara imza atan erkek sinemacıların çoğunun da kasıtlı bir biçimde sorunlu kadın tasviri biçimlerine yönelmektense, toplumsal cinsiyet rollerinin ve norma dönüşmüş mizojininin belki de farkına bile varmayarak bunun parçası olduklarına daha detaylı bir analizle ulaşmak mümkün.
Örneğin bugün tartışmalı bir şekilde feminist bir ikon olarak gösterilen Leia Organa’ya hayat veren Star Wars serisinin neredeyse tamamı Bechdel testini geçemiyor. Hatta, Leia dışındaki kadınların toplam konuşma süresi orijinal üçleme boyunca 63 saniyeyi geçmiyor. Yani toplamda 386 dakika içerisinde, İngilizce konuşulan zaman diliminde kadınların sesini duyduğumuz toplam süre 1 dakika 3 saniye.[1]
Eleştirel düşünce demiştik ya, işte Bechdel testi bu noktada biraz olsun işe yaramış olmalı ki hemen arkasından birçok farklı test türedi. Örneğin DuVernay testi, azınlıklardan gelen karakterlerin ayrıcalıklı, beyaz karakterlerin hikâyelerini desteklemek dışında bir işlevi var mı, sorusunu soruyor. Son izlediğim mini dizilerden The Queen’s Gambit bu testi muhtemelen geçemiyor.
Bir başka örnek olarak Vito Russo testi, LGBT karakterlerin sinemada var oluş biçimiyle ilgilenmektedir. Eserde eşcinsel bir karakter var mı? Bu eşcinsel karakter cinsel kimliğiyle veya yönelimiyle mi tanımlanıyor? Yoksa heteroseksüel karakterlerin tanımlanış şekliyle, yani kişilik özellikleriyle mi tanımlanıyor? Karakter filme ne katıyor? Diğer bir deyişle gey en iyi arkadaş olma dışında bir işlevi var mı? Bu soruları irdeleyen testi uyguladığımız birçok filmin LGBT karakterleri kullandığını ya da karikatürize ettiğini söylemek ve sınıfta kaldıklarını tahmin etmek zor değil.
Kapanışı da Seksi Lamba Testi ile yapalım. Eğer bir filmde yer alan kadın karakterin yerine seksi bir lamba koyarsak ve olay örgüsünde hiçbir şey değişmezse test geçilememiş oluyor. Bu da kadınların sinema dünyasında cinsel obje olarak kullanılıp kullanılmadığını değerlendiriyor.
Her şeye rağmen son 10 yılda medya ve edebi eleştirilerde kimlik politikalarının önemi insanların eleştirel düşünceye yönelmesiyle birlikte iyice arttı. Bu da hem Bechdel testini geçen filmlerin sayısı artıyor demek hem de her geçen gün daha özenli karakter tasvirleri, daha az cinsiyetçilik, daha az ırkçılık görmek demek. Daha azların yok olduğu güne dek daha fazla eleştirel düşünelim.