Azizler
11 Ocak 2021 0 Yazar: Mrs. Hyde• Ortalama okunma süresi: 2 dakika
Yağmur Taylan ve Durul Taylan’ın filmi Azizler 8 Ocak 2021’de Netflix’te yerini aldı. Bizler de sıcağı sıcağına filmin bir incelemesini yapıp sizlerle paylaşmak istedik. Oyuncu kadrosunda bulunan Engin Günaydın, Haluk Bilginer, Binnur Kaya gibi usta isimlerin yanı sıra, Taylar Biraderler’in son çalışması, yine Engin Günaydın ve Binnur Kaya’nın başrollerini paylaştığı Vavien’in sıra dışılığı da göz önüne alındığında Azizler’i heyecanla beklemek için aklımızda birçok neden vardı. Azizler bu beklentileri boşa çıkardı, ancak amacı beklentileri karşılamak mıydı onu da bilemiyoruz.
21. Yüzyıl toplumuna, sosyal medya ve iletişim problemlerine, aile ve arkadaşlık ilişkilerine ama her şeyden önce bireyin yalnızlığına ayna tutmaya çalışan bir absürt komedi denemesi olarak Azizler, tüm bu kulağa hoş gelen hedeflere rağmen etkileyici bir film olmaktan çok uzak.
Yazının bundan sonraki kısmı tatkaçıran detaylar (spoiler) içerebilir.
Aziz (Engin Günaydın) kalabalıklar içinde boğulan, ilk sahne itibarıyla görüleceği gibi sevgilisinden ayrılmak isteyen, kendi evinde bile ablası ve onun ailesiyle yaşamak zorunda kalan, özel alana ihtiyaç duyan bir karakter. Denyo teşhisi koyulan küçük yeğeni Caner için doktor normalde bunun ergenlikten sonra başladığını ve zamanla kültürel ortamın etkisiyle de arttığını söyledikten sonra, Caner’in artık umutsuz vaka olduğunu “Yersiz şive var. Sahte bilgelik başlamış” diyerek belirtir. Caner üzerinden yapılan toplumsal eleştirinin kaynağı ikna edici dururken, filmin kilit noktalarından birinin sadece ikna edici durması bir başarı kriteri olamıyor.
Aziz’in reklam ajansından meslektaşı Erbil (Haluk Bilginer) karısını kaybetmiş ve bundan sonra da tabiri yerindeyse karısının hayaletini kendine dost edinen ama aynı zamanda da yalnızlıkla boğuşan bir karakter olarak öne çıkar. Ölünce evini Aziz’e bırakmasıyla birlikte, Aziz’in yalnız yaşayan Erbil’e dönüşeceğine dair bir ima görürüz. Bu da filmin adı Azizler’in neden çoğul olduğu sorusunun cevabına yakınlaştırır bizleri. Aslında karakterler birbirlerinin farklı zaman ya da yer paralelinde yaşayan değişik versiyonları gibidir. Bu nedenle de bir yer olarak ev ön plana çıkar.
İzleyici her önemli karakterin evini görür. Bu yer olgusu her karakterin içine bir ayna tutar. Aziz’in patronu Alp’in gürültülü evi kocaman bir maske gibidir. Diğer bir deyişle, sahip olamadığı duyguları evindeki objeler ve renkler aracılığıyla yansıtmaya çalışır. Bu da sosyal medyada insanların taktığı maskeye benzer. Alp’in evi adeta kendisinin sosyal medya profilidir. Tüm bunlar göz önüne alındığında filmin birkaç farklı derin okuması yapılabilir. Ancak daha önce de bahsettiğimiz gibi, sorun filmin yansıtmak istediklerinde değil, bunu yapmadaki beceriksizliğinde yatıyor.
Karakter derinliğinin tartışmaya açık olduğu filmde, diyalogların bazen gereğinden uzun olması, üstelik esprilerin de banal olması yer yer filmin sevimsizliğine katkıda bulunuyor. Filmin sevimli olmak gibi bir iddiası yok, bunu görebiliyoruz. Ancak bu kalitesiz bir mizah yapmak için geçerli bir sebep olmalı mı? Örneğin, Aziz arkadaşı Erbil’in evinde kaybettiği kolyesini ararken Erbil düşünceli bir şekilde “Ya kedi oynayıp bir yerlere atmış olmasın o kolyeyi?” diye sorar. Aziz şaşırır ve “Aa sende kedi mi vardı abi?” diye karşılık verir. Erbil de “Yoo… Düşünüyorum ama.” der. Sonra da yalnızlık hakkında konuşur. Bu sahneden sonra Erbil’in yalnızlık hakkında konuşması ya da karakteri gereği garip davranması için yazılabilecek en iyi diyalog bu muydu diye sorgulamamak mümkün değil. Banal mizaha verilebilecek bir başka örnek ise Erbil’in pastaneye gidip pasta almasının akabinde, kasiyerin mum da isteyip istemediğini sorması üzerine hızlıca buna gerek olmadığını belirtip evde jeneratör var demesi olabilir.
Özetle, filmin alt metinlerini dikkatle okuyup incelemek mümkün, ancak iletmek istediği dikkate değer mesajları bu kadar tatsız tuzsuz anlatan bir yapımı çok değerli oyuncu kadrosuna rağmen izlemek zor olabilir.