Antroposentrik Dayatma: Hayvan Deneyleri
2 Ağustos 2021 0 Yazar: Mad Jack• Ortalama okunma süresi: 8 dakika
Her yıl fareler, sıçanlar, kurbağalar, köpekler, kediler, tavşanlar, hamsterler, kobaylar, maymunlar, balıklar ve kuşlar dahil olmak üzere 100 milyondan fazla hayvan; ABD laboratuvarlarında biyoloji dersleri, tıp eğitimi, merak odaklı deneyler ve kimyasal, ilaç, gıda ve kozmetik testleri için öldürülüyor. Bazıları ölmeden önce zehirli dumanları solumak zorunda kalırken bazıları saatlerce kısıtlama cihazlarında hareketsiz bırakılıyor. Bazılarının kafataslarında delikler açılıyor bazılarınınsa derileri yakılıyor veya omurilikleri eziliyor. Gerçek deneylerin verdiği eziyetin yanı sıra laboratuvarlardaki hayvanlar kendileri için doğal ve önemli olan her şeyden yoksun bırakılıyor. Bunlar; çorak kafeslere kapatılmaları, sosyal olarak izole edilmeleri ve psikolojik olarak travmatize edilmeleri olarak örneklenebilir. Deneylerde kullanılan düşünebilen ve hissedebilen hayvanlara, tek kullanımlık laboratuvar ekipmanından başka bir şey değilmişçesine davranılıyor.
Hayvan çalışmalarında, hayvanların çektikleri acılar aşikâr olsa da hayvan deneylerinin özellikle tıp alanında insanlığın ilerlemesi için vazgeçilmez olduğunu ileri süren çalışmalar da mevcut. Hatta Welcome Trust’ın 2011 yılında yayımladığı raporda, araştırmalarda hayvanların kullanılmasının, biyolojinin anlaşılmasında büyük ilerlemeler sağladığı ve çağdaş tıp ve veterinerlik uygulamalarında hemen hemen her tür ilaç, tedavi veya cerrahi prosedürün geliştirilmesine katkıda bulunduğundan bahsedilmektedir (Wellcome Trust, 2011: 2-5); ancak burada esas sorgulanması gereken, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmaların bilime sağladığı katkılar değil, bu katkıları hayvanlar üzerinden almaya mecbur olup olmadığımızdır. Gelişen teknolojiyle hayvanlar üzerinde yapılan çalışmaların yerini alabilecek birçok yöntem mevcuttur. Bunlardan bazıları; moleküler epidemiyoloji, endoskopik muayene ve insan doku hücreleri üzerine yapılan çalışmalardır. Hayvan deneylerine ayrılan maddi kaynağa ve harcanan paraya bakıldığında ise alınan sonuçların ne denli yetersiz olduğu ortadadır. Ayrılan kaynakla bilimin ilerlemesi ve ölümcül hastalıklara tedavi bulmak gibi konularda, çok daha yeni ve etkili yöntemler yaratılabilir. Bu nedenlerden ötürü, hayvanlar, bilimsel çalışmalarda kullanılmamalıdır.
Öte yandan, hayvan deneylerinde erişilen sonuçların, insanlar için geçersiz olduğuna ilişkin pek çok çalışma vardır. The Journal of the American Medical Association’da yayımlanan bir makalede, araştırmacılar, hayvanlarda geliştirilen tıbbi tedavilerin nadiren insanlara uyarlanabileceğini keşfetmişlerdir. Ayrıca bu makalede, hastalar ve doktorlar, önde gelen hayvan araştırmalarının bulgularını, insan hastalıklarının tedavisine göre tahmin etmede dikkatli olmaları gerektiği konusunda uyarılmışlardır (Hackam ve diğerleri, 2006: 1732).
Daha olumsuz senaryoda ise hayvan deneylerinden elde edilen yanıltıcı sonuçlar, bazı önemli tıbbi gelişmelerin gecikmesine neden olabilmektedir. 1990 yılında Stroke dergisinde yazan David Wiebers ve meslektaşları; kemirgenlerde, kedilerde ve diğer hayvanlarda beyne kan akışının olmamasından meydana gelen iskemik felçten kaynaklanan hasarı azaltan 25 bileşiğin olduğunu gösteren bir çalışma tanımlamışlardır. Araştırmaya göre, üzerinde çalışılan hayvanların hiçbiri, insan denemelerinde kullanılabilecek sonuçlar vermemiştir. Araştırmacılar, hayal kırıklığı yaratan sonuçları, felçlerin insanlarda doğal olarak nasıl meydana geldiği ile hayvanlarda deneysel olarak nasıl tetiklendiği arasındaki eşitsizliklere bağlamışlardır (Wiebers ve diğerleri, 1990: 1). Örneğin, ani bir felç geçiren sağlıklı bir hayvan, genellikle insan felçlerinde çok önemli bir rol oynayan ve yavaş ilerleyen arteriyel hasara uğramamaktadır.
Laboratuvarda hayvanlar üzerinde yapay olarak oluşturulan hastalıklar, ister fare ister maymun olsun, insanlarda doğal olarak meydana gelenlerle aynı değildir. Hayvan türleri biyolojik olarak birbirinden önemli birçok yönden farklılık gösterdiğinden, hayvan deneylerinin doğru yorumlanacak ve insan durumuna anlamlı bir şekilde uygulanacak sonuçlar vermesi çoğu zaman olası değildir. Örneğin, eski Ulusal Kanser Enstitüsü Direktörü Dr. Richard Klausner, on yıllardır kanserli fareleri tedavi ettiklerini ve bunun insanlarda işe yaramadığını söylemiştir (Cimons ve diğerleri, 1998). Bu sonuç, eski Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) direktörü Dr. Elias Zerhouni tarafından tekrarlanmıştır. Hayvanlar üzerinde deney yapmanın bir lütuf olduğunu kabul eden Zerhouni, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalardan dolayı insanlarda insan hastalıklarını incelemekten uzaklaşıldığından dem vurmuştur. Tümcelerine ise şu şekilde devam ettirmiştir: “Sorun şu ki, işe yaramadı ve sorunun etrafında dans etmeyi bırakmamızın zamanı geldi. İnsanlarda hastalık biyolojisini anlamak için insanlarda kullanılmak üzere yeni metodolojilere yeniden odaklanmamız ve uyarlamamız gerekiyor.” (NIH, 2013: 7).
Başarısız çalışmalara ek olarak, Ulusal Sağlık Enstitüleri terapötik geliştirmenin maliyetli, karmaşık ve zaman alıcı bir süreç olduğunu dile getirmiş ve hedef keşfinden yeni bir ilacın onaylanmasına kadar geçen ortalama sürenin, yaklaşık 14 yıl olduğunu belirtmiştir. Bu süreçte ise başarısızlık oranı, %95’i aşmakta ve başarılı ilaç başına maliyet 1 milyar dolar veya daha fazla olabilmektedir (NIH, 2019).
Diğer yandan, hayvan deneylerinin bir noktaya kadar gereksiz olduğunu ancak AIDS, kanser gibi yüksek derecede ölümcül hastalıklara veya Covid-19 gibi küresel acil sağlık durumlarına tedavi bulabilmek için tek çare olduğu düşüncesi de öne sürülmektedir. Prof. Dr. Fran Balkwill bir çalışmasında, hayvan deneylerini destekleyerek, hayvan araştırmalarının tüm geleceğimiz için çok önemli olduğunu ve bu tür araştırmalar sayesinde daha iyi hayatlara sahip olduğumuzu söylemiştir. Birçok farklı hastalık için de hayatta kalma oranlarının iyileşmeye devam ettiğini belirtmiştir (Balkwill ve diğerleri, 2011: 127-128). Dahası, bir Pew Araştırma Merkezi anketi, ABD’li yetişkinlerin %52’sinin hayvanların bilimsel araştırmalarda kullanılmasına karşı olduğunu ve diğer araştırmalar, hayvan deneylerini kabul eden azınlık grubun, bunu yalnızca tıbbi ilerleme için gerekli olduğuna inandıklarını ortaya koymuştur (Funk ve Hefferon, 2018). Ne var ki, hayvan deneylerinin çoğu insan sağlığını iyileştirmeye ciddi bir katkıda bulunmaz ve hayvan deneylerinin çoğunun tıbbi ilerlemede oynadığı rolün değeri hem maddi hem de bilimsel açıdan sorgulanabilir.
Konuya ilişkin karşıt veriler ise iç karartıcı: İnsan dışı primat çalışmalarında en az 85 HIV/AIDS aşısı başarılı olmasına rağmen, 2015’ten beri bunların hiçbiri insanlarda işe yaramamıştır (Bailey, 2008: 419). Bir vakada, maymunlarda etkili olduğu gösterilen bir AIDS aşısı, insanlar üzerinde yapılan klinik deneylerde insanları AIDS’e yakalanmaktan alıkoyamadığı için başarısız olmuştur. Dahası, bazı araştırmacılar, aşının insanları hastalığa daha duyarlı hale getirdiğine inanmaktadır. The Independent gazetesinde yer alan bir habere göre de başarısız araştırmadan çıkan bir sonuç, HIV aşılarının insanlar üzerinde kullanılmadan önce maymunlar üzerinde test etmenin aslında işe yaramadığı yönündedir (Connor, 2011).
Ek olarak, bazı Covid-19 aşılarının yetersizliğine, hatta insanlar üzerinde yarattığı sorunlara değinilebilir. Oxford’un Covid-19 pandemisi için ürettiği AstraZeneca aşısının kullanımı; başta Fransa, Almanya ve İtalya olmak üzere pek çok ülkede askıya alındı. AstraZeneca aşısının kanda pıhtılaşmaya yol açıp derin damar tıkanıklığı olarak da bilinen ven trombozunu ve akciğer embolisini tetikliyor olabileceğinden şüphelenilmektedir. Durumun ardından İngiltere’nin ilaç düzenleyicisi, MHRA, aşının faydalarının insanların büyük çoğunluğu için risklerden daha ağır bastığını söylese de (BBC, 2021) hayvan deneyleri sonucu üretilen bir tedavinin, hükümet ve halk içinde yarattığı endişe bile büyük bir olumsuzluk olarak değerlendirmelidir.
BBC’deki bir başka veriye göre ise, 2014 yılında yaklaşık 227 bin hayvan üzerinde deney yapan Oxford, günümüzde en çok hayvan deneyi yapan kurumdur. Hemen ardından gelen diğer üniversiteler ise Cambridge, Edinburgh gibi saygıdeğer kurumlardır. Bu üniversitelerde yapılan bazı deneylerde, bir aylık fare yavrularına elektroşok verildiği hatta lazerle farelerin beyinlerinde hasar dahi oluşturdukları öne sürülmektedir. Üniversiteler yaptıkları açıklamalarda, hayvanların etik çerçevede gerçekten gerekli oldukları durumlarda kullanıldıklarını belirtseler de sadece 2014 yılında yaklaşık 161 ila 227 bin hayvan üzerinde deney yapmış bu kurumların (BBC, 2015 ve BBC, 2016), gereksinim dışında da hayvanlar üzerinde deney yaptıkları aşikârdır.
Diğer taraftan, hayvanların bilimsel çalışmalarda kullanılması gerektiğini ileri süren savlara karşılık, “etik” ve “özgürlük” kavramlarından söz edilebilir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerden ve onlara yapılan eziyetten de öte bir durum vardır: O da hayvanların özgürlüğünün zorla ellerinden alınmasıdır. Bir başka deyişle, ırkçı ve cinsiyetçi görüşlerin azınlıklara ve kadınlara karşı ayrımcılık yapmamıza neden olması gibi, türcülük de hayvanlara daha aşağı bir statü bahşetmemize ve onları birey olarak değil, nesne ve araç olarak görmemize neden olmaktadır. Örneğin sirkler, rodeolar ve hayvanat bahçeleri gibi eğlence alanlarında kullanılan hayvanlara, insanları eğlendiren birer araç gözüyle bakılmaktadır. Öyle ki felsefenin en önemli isimlerinden biri olan Descartes da hayvanları birer makineye benzetmiş ve acıya karşı korkan veya bağıran hayvanları düzgün çalışmayan bir “makine” olarak değerlendirmiştir (Miller, 2013: 89-90); ancak unutulmamalıdır ki önemli olan hayvanların birer canlı olması ve acıyı hissedebilecek bilince sahip olmalarıdır. Hayvan özgürlüğünün kısıtlanması ve tüm bu yaklaşımlara karşı Peter Singer, 1975 yılında Animal Liberation’ı piyasaya sürmüştür. Birçoklarının hayvanlara yapılan muamele hakkındaki düşüncülerini oldukça etkileyen bu eser; insanların yediklerinden giydiklerine, giydiklerinden hayvan deneylerinin yanlışlığına kadar pek çok alanda insanları bilinçlendirmiştir. Günümüzdeki hayvan hakları hareketinin, modern dünyadaki felsefi öncüsü bu eser olmuştur.
Biyolojik, fizyolojik farklılıklar doğrultusunda hayvan deneylerinin yol açtığı maddi kayıplar ve etik anlayış nezdinde birçok olumsuz istatistiksel veri de mevcuttur. Kamu tarafından finanse edilen bir hibe kuruluşu olan Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH), en büyük finansman kaynaklarından biridir. NIH tarafından finanse edilen araştırmaların yaklaşık %47’si hayvanlar üzerine deneyler içermektedir ve sadece 2020’de NIH, araştırma ve geliştirme için yaklaşık 42 milyar dolar bütçe ayırmıştır (NIH, 2020).
Deneyler için ayrılan fonlara ve harcanan paralara karşın, 2004 yılında Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), “önemli” hayvan testleri de dahil olmak üzere klinik öncesi testleri geçen ilaçların %92’sinin piyasaya sürülemediğini tahmin etmektedir. Daha yakın tarihli analizler ise hayvan testlerinin geçerliliğini iyileştirme çabalarına rağmen, başarısızlık oranının arttığını ve %96’ya yaklaştığını göstermektedir (Akhtar, 2015: 410). Başarısızlığın ana nedenleri, hayvanların ve insanların birbirlerinden farklı fizyolojik ve biyolojik yapısından ötürü tahmin edilemeyen etki durumu ve güvenlik sorunlarıdır.
Vergileri, hayırsever bağışları ve tüketici ürünleri satın almaları yoluyla halk, nihayetinde bilerek veya bilmeyerek hayvan deneylerini finanse edenlerdir. Hayvan deneyleri için büyük miktarda kamu fonu kullanılmasına, deneylerdeki yüksek yüzdeli başarısızlık oranlarına ve etikten yoksun anlayışa rağmen, halkın, kendi toplumlarında yürütülen veya vergileriyle finanse edilen hayvan deneylerine ilişkin güncel ve eksiksiz bilgi edinmesi neredeyse imkansızdır. Eyalet açık kayıt yasaları ve ABD Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası; devlet kurumlarından ve federal olarak finanse edilen diğer tesislerden belge ve bilgi alma hakkı verse de özel şirketler, sözleşmeli laboratuvarlar ve hayvan yetiştiricilerine karşı bu haktan faydalanılamamaktadır. Çoğu zaman, açık kayıt yasalarına tabi olan kurumlar da hayvan deneylerine ilişkin halktan bilgi saklamak için şiddetle mücadele etmektedirler (Cardon ve diğerleri, 2012: 308-309). Öte yandan bazı tahminler, 800 kadar ABD laboratuvarının; yalnızca fareler, sıçanlar ve kullanımı büyük ölçüde düzenlemeye tabi olmayan diğer hayvanlar üzerinde deney yaptıkları için federal yasalara ve denetimlere tabi olmadığını göstermektedir (Lee, 2016: 211). Bir başka veride, 2012’de ABD Tarım Bakanlığının, hayvan ölümleri ve korkunç ihlalleri içeren davalarda bile, Hayvan Refahı Yasasını (AWA) ihlal edenlere yönelik cezalarını ortalama %86 oranında azalttığı ortaya konulmuştur (USDA, 2014: 2).
BMJ’de yayımlanan ve hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin etkisizliğini ve israfını belgeleyen yüksek profilli bir çalışma ise kabaca şu sonuca varmıştır: “Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, insanlarda ne beklenebileceğini makul bir şekilde tahmin edememeye devam ederse halkın klinik öncesi hayvan araştırmalarını desteklemeye ve finanse etmeye devam etmesi yanlış görünüyor.” (Pound ve Bracken, 2014: 3).
Hayvan deneylerindeki vahim tablodan kurtulmak ve tıbbın ilerlemesi adına yararlanabilecek çok daha etkili yöntemler bulunmaktadır. Bu teknikler arasında epidemiyolojik çalışmalar, klinik müdahale denemeleri, laboratuvar testleri, insan doku ve hücre kültürleri, otopsi çalışmaları, endoskopik muayene ve biyopsi ile desteklenen klinik gözlem ve yeni görüntüleme yöntemleri yer almaktadır. Bu hayvansal olmayan “in vitro” araştırma yöntemlerinin, ham hayvan deneylerinden daha doğru ve etkili oldukları birçok araştırmada gösterilmiştir.
Sonuç olarak, bilimsel başarılara kısmen yaptığı katkılara rağmen hayvanlar üzerinde yapılan çalışmaların, ahlâkî ve biyolojik/fizyolojik nedenlerden ötürü gereksizliğinin yanı sıra deneylerdeki yüksek başarısızlık oranlarına kıyasla ayrılan maddi fonun, ileri teknoloji yöntemlerde kullanılması bilimin yararına olacaktır. Buna rağmen, bu modern araştırma yöntemleri, yaratıcı ve altında yatan etik felsefeyi kucaklayıcı bir bakış açısı gerektirdiğinden toplumca ilerleme kaydedilmelidir. Diğer bir deyişle, insan sağlığı ve esenliği, şiddet içermeyen bilimsel araştırma yöntemleri benimsenerek, yaşam tarzı değişikliği ve çevre kirliliğinin azaltılması yoluyla hastalık ortaya çıkmadan önce önlenmesine odaklanılarak da desteklenebilir.
Kaynakça
Görsel: ChemSec
Akhtar, A. (2015). The Flaws and Human Harms of Animal Experimentation. Cambridge Quarterly of Healthcare Ethics, 24(4): 410. https://doi.org/10.1017/S0963180115000079
Bailey, J. (2008). An Assessment of the Role of Chimpanzees in AIDS Vaccine Research. Altern Lab Anim, 36(4): 419. https://doi.org/10.1177/026119290803600403
Balkwill, F., Whitehead, S., Willis, P., Gaymond, N., Kent, A., Page, C., Lovell-Badge, R., Morris, R., Lemon, R. ve Banks, D. (2011). Safety of Medicines and The Use of Animals in Research. The Lancet, 378(9786): 127-128. https://doi.org/10.1016/s0140-6736(11)60984-7
BBC. (09.03.2015). İngiltere: Bir Yılda 4 Milyon Hayvan Üzerinde Deney. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/03/150309_hayvan_deney_ingiltere, (01.07.2021).
BBC. (01.02.2016). Oxford Üniversitesi Hayvanlar Üzerinde Deneyde İlk Sırada. https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160201_hayvanlar_uzerinde_deney, (01.07.2021).
BBC. (07.05.2021). Covid: How Does the Oxford-AstraZeneca Vaccine Work?. https://www.bbc.com/news/health-55302595, (01.07.2021).
Cardon, A. D., Bailey, M. R. ve Bennet, T. (2012). The Effect of Public Disclosure Laws on Biomedical Research. Journal of the American Association for Laboratory Animal Science, 51(3): 308-309.
Cimons, M., Getlin, J. ve Maugh, T. H. (06.05.1998). Cancer-Cure Story Raises New Questions – New York Times Reporter Backs Out Of Book Deal On New Therapy. Los Angeles Times, https://archive.seattletimes.com/archive/?date=19980506&slug=2749152, (01.07.2021).
Connor, S. (23.10.2011). Is It Time to Give Up the Search for an Aids Vaccine?. The Independent, https://www.independent.co.uk/news/science/it-time-give-search-aids-vaccine-814737.html, (01.07.2021).
Hackam, D. G. ve Redelmeier, D. A. (2006). Translation of Research Evidence from Animals to Humans. The Journal of the American Medical Association, 296(14): 1732. https://doi.org/10.1001/jama.296.14.1731
Hefferon, M. ve Funk, C. (16.08.2018). Most Americans Accept Genetic Engineering of Animals That Benefits Human Health, but Many Oppose Other Uses. Pew Research Center, https://www.pewresearch.org/science/2018/08/16/most-americans-accept-genetic-engineering-of-animals-that-benefits-human-health-but-many-oppose-other-uses/, (01.07.2021).
Lee, C. G. (2016). The Animal Welfare Act at Fifty: Problems and Possibilities in Animal Testing Regulation. Nebraska Law Review, 95(1): 498.
Miller, M. R. (2013). Descartes on Animals Revisited. Journal of Philosophical Research, 38: 89-90. https://doi.org/10.5840/jpr2013386
NIH. (2013). Nih Record. Çev. Harun Eroğlu. 65(13): 7.
NIH. (29.06.2020). Budget. https://www.nih.gov/about-nih/what-we-do/budget, (01.07.2021).
NIH. (17.05.2021). About New Therapeutic Uses. https://ncats.nih.gov/ntu/about, (01.07.2021).
PETA. (tarih yok). Facts and Statistics About Animal Testing. https://www.peta.org/issues/animals-used-for-experimentation/animals-used-experimentation-factsheets/animal-experiments-overview/, (01.07.2021).
Pound, P., Bracken M. B. (2014). Is Animal Research Sufficiently Evidence Based to be a Cornerstone of Biomedical Research?. Çev. Harun Eroğlu. BMJ Clinical Research, 348: 3. https://doi.org/10.1136/bmj.g3387
USDA. (2014). Animal and Plant Health Inspection Service Oversight of Research Facilities (s. 2).
Welcome Trust. (2011). Annual Report and Financial Statement (ss. 2-5). Wiebers, D. O., Adams, H. P. ve Wishnant, J. P. Animal Models of Stroke: Are They Relevant to Human Disease?. Stroke, 21(2): 1. https://doi.org/10.1161/01.str.21.1.1