İskandinav Yorumuyla Politika: Borgen

İskandinav Yorumuyla Politika: Borgen

1 Ocak 2021 0 Yazar: Mrs. Hyde

• Ortalama okunma süresi: 3 dakika

Danimarka devlet televizyonunda 2010 yılında gösterilmeye başlanan Borgen, ilk bölümünden itibaren izleyiciyi ekrana bağlayan bir politik drama. House of Cards’ın bir alternatifi olarak görüp, ikisini kıyaslamayı sevenler olsa da, Borgen’in gerçekçiliği ve Amerikan yapımlarına alışık olan bünyeler için sunduğu farklı atmosfer, yeni içerikler arayan birçok izleyicinin deneyimini daha da anlamlı kılmakta. Ünlü yazar Stephen King de 2012 yılında izlediği en iyi dizi olarak olarak gösteriyor Borgen’i. Dizi aslında 2013 yılında final yapmıştı, ancak şimdi Netflix’in devreye girmesiyle hem dünyanın her yerinden izleyiciler tarafından yeniden keşfedilmeye başlandı, hem de yeni sezon haberiyle gündemde yerini aldı.

Dizinin adı Borgen aslında hükümeti, meclisi ve yüksek mahkemeyi bünyesinde bulunduran Christiansborg Sarayı’nın takma adı; anlamı kale. Danimarka’nın sürpriz bir şekilde seçilen ilk kadın başbakanı, Sidse Babett Knudsen tarafından canlandırılan Birgitte Nyborg baş karakterimiz ve kendisinin seçilme sürecinden başlayarak karşılaştığı politik zorluklar, onlarla başa çıkma biçimleri ve aynı zamanda aile hayatını da hâlâ var etme çabaları dizinin temel eksenini oluştururken, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi temel kavramların hayatiliğini de yine önemli bir karakter olan ve Birgitte Hjort Sorensen tarafından canlandırılan gazeteci Katrine Fonsmark ile iliklerimize kadar hissediyoruz. Başbakanın danışmanı olan ve Katrine ile hem yakın hem de problemli bir ilişkisi olan Kasper Juul (Pilou Asbaek) ise bir diğer önemli karakter. Bir yandan bu insanların hem işlerinde ne kadar iyi olduklarını izlerken, bir yandan da özel hayatlarına tanık olma fırsatını ediniyoruz ve aslında ikisinin, en azından bu senaryo dahilinde, ne kadar iç içe olduğunu da görüyoruz.

Dizide yer alan olaylar ve kişilerin kurgusal olduğunu belirtmekle birlikte, Danimarka’nın tarihteki ilk kadın başbakanının da dizi gösterilmeye başlandıktan hemen bir yıl sonra, yani 2011 yılında seçildiğinin altını çizmekte fayda var. (bkz: Helle Thorning-Schmidt) Hatta, Birgitte Nyborg ile sosyal demokrat lider Thorning-Schmidt’in izledikleri politikanın zaman zaman da olsa parallelik göstermesi, belki de izleyicilerin şakayla karışık olarak bu dizinin geleceği gördüğü yorumlarına sebep olan şey. Her şey bir yana, eğer politikaya meraklıysanız, diziyi izledikten sonra Danimarka siyaseti hakkında da biraz araştırma yapacağınızdan şüphem yok. Zira, benim ilk işim bu oldu ve Danimarka’nın 2019 yılında bir başka kadın başbakan seçtiğini de öğrendim. Lafı daha fazla uzatmadan, Borgen’in sıkıcı bir politik ilişkiler dizisinden ibaret olmadığını söyleyelim ve onu özel kılan birkaç detayı paylaşalım.

Yolsuzluk sıklıkla duyduğumuz, okuduğumuz, kullandığımız bir sözcük haline geldi. Sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde de farklı boyutlarla sıklıkla gündemde olan bir tartışma konusu bu. Dizinin ilk bölümünü şekillendiren de bir yolsuzluk iddiası. Seçimlerden birkaç gün önce, Danimarka başbakanının, karısının yaptığı bir kıyafet alışverişini hazineden karşılamasının iddia edilmesi üzerine, seçim günü hem sağ kanattan gelen başbakanın, hem de bu iddiayı ortaya atan İşçi Partisi liderinin oylarının oldukça düşmesi, merkezden siyasi etiğe önem veren yeni bir yıldızın parlamasına yol açıyor: Birgitte Nyborg. Seçmenin hem bu iddiaların hedefi olan mevcut başbakana, hem de polemiği başlatan İşçi Partisi’ne olan tepkisi ve etiğe verdiği önem, polemikli siyasetin kazandırdığını görmeye alışık olan izleyicileri imrendirmeyecek gibi değil. Ancak bu siyasi etik değerlerin seçimlerin kırılma anı olduğunu belirtsem de, dizide politik oyunların dönmediği gibi bir iddiam yok. Sadece, bizlerin alıştığı türden bir siyaset yerine, gerçekten problem olan noktalara odaklanılmakta.

Hedefin izleyiciyi şu ya da bu politik eğilime yakınlaştırmaya çalışmaktan ziyade, insanların siyasete olan ilgisini artırmak ve onu anlamaya çalışmalarına aracı olmak olduğunu da belirtmekte fayda var. Çünkü normalde halkın penceresinden görüyoruz her şeyi, ancak bu dizide olayları hem başbakanın, hem kabinesinin, hem de gazetecilerin gözünden tatma şansına erişiyoruz. Genç ve yıldızı parlayan gazeteci Katrine Fonsmark, basın ve ifade özgürlüğünün tam kapasitesine ulaşması için savaş verirken, bizler de birçok olayın iç yüzüne tanık oluyoruz ve bu özgürlüklerin gerçekten de siyasetin kaderini, yani toplumun kaderini ne kadar değiştirebileceğini de kendimize hatırlatıyoruz.

Şu an Netflix üzerinden her biri on bölümden oluşmak üzere üç sezonu da erişime açık olan Borgen, 2022 yılında uzun bir aradan sonra bu kez Netflix’in çekeceği dördüncü sezonuyla ekranlara geri dönecek. Borgen’den sonra uluslararası bir tanınırlığa ulaşan ve Inferno ya da Westworld gibi ünlü yapımlarda da gördüğümüz, aldığı birçok ödülün yanı sıra 2012 Uluslararası Emmy Ödülleri’nde de en iyi kadın oyuncu adayları arasında gösterilen başarılı oyuncu Sidse Babett Knudsen, Birgitte Nyborg karakterini canlandırmak için tekrar işbaşı yapacak; Game of Thrones dizisinden de Euron Greyjoy olarak tanıdığımız Pilou Asbaek ise Kasper Juul olarak ekranlarda boy göstermeye devam edecek.

Sonuç olarak, iyi oyunculuk performansları eşliğinde kurguyu seven bünyelere keyifli vakit geçirtirken, politikasız yaşayamadığımız bugünler için de düşün ve kıyasla döngüsünü yaşatmasına kesin gözüyle baktığım bu fevkalade yapımı izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.