2021 Oscar Adayı: Promising Young Woman

2021 Oscar Adayı: Promising Young Woman

2 Nisan 2021 0 Yazar: Mrs. Hyde

• Ortalama okunma süresi: 5 dakika

93. Akademi Ödülleri yaklaşırken, Nomadland’in yarışı önde götürdüğünün düşünülmesi bizi diğer adayları mercek altına almaktan alıkoymuyor. Emerald Fennell’in yönetmen koltuğuna geçtiği ilk yapım olan Promising Young Woman, 5 dalda Oscar adayı oldu. En iyi Yönetmen kategorisinde bu yıl ilk defa iki kadın yönetmen aynı anda yarışıyor ve bunlardan biri Fennell. İntikam temasının kara komedi türü altında işlendiği filmin senaryosunu da yine kendisi yazmış. Başrolde ise en iyi arkadaşının intikamını almak isteyen Cassie Thomas karakterini canlandıran ve performansıyla En İyi Kadın Oyuncu kategorisinden aday gösterilen Carey Mulligan var.

Orijinal bir senaryoya sahip olan Promising Young Woman filminde Fennell tecavüz kültürü üzerine yoğunlaşıyor. Böylelikle son yılların ses getiren #MeToo hareketini de selamlamış oluyor.

In medias res, yani olayların ortasından başlayan filmde bir kadının bir barda sarhoş ve yalnız olduğunu görürüz. Barın diğer köşesinden onu fark eden ve son derece sıradan görünen üçlü bir arkadaş grubu, tehlikeli birilerinin bu bilinci yerinde olmayan kadından rahatlıkla faydalanabileceğine yönelik yorumlar yapar. İçlerinden biri (Adam Brody) kadına yardımcı olmak için gönüllü olur ve yanına gidip onu evine bırakmayı teklif eder. Fazlaca heyecanlı olduğu izleyicinin gözünden kaçamayacak kadar açıktır. Birlikte taksiye binerler. Bu iyi niyetli olduğuna inanan adam, arabada hala başını kaldıramayacak kadar sarhoş görünen kadına kendi evinde de bir şeyler içmek isteyip istemediğini sorar. Kadın yanıt vermez çünkü yanıt veremeyecek kadar sarhoştur. Yanıt gelmemesi “evet” demek değildir. Ancak iyi niyetli adam bunu “evet” olarak alır ve kadını kendi evine götürür. Bilincini tamamen kaybetmek üzere gibi görünen kadını öpmeye başlar. Bir sonraki sahnede ise ikiliyi yatakta görürüz. Daha fazlasını yapamayacak kadar sarhoş görünen kadın sadece mırıldanarak duruma karşı çıkabilmektedir. Zaten daha fazlasını söylemek zorunda olmadığı gibi başından beri hiçbir şeye de rızasını vermemiştir. Bunların hiçbiri iyi niyetli adamı durdurmaz.

İşte tam o sırada kadın doğrulur ve sesini yükseltir. Aslında hiç de sarhoş değildir, iyi adamların aslında iyi olmadıklarını bu anın geleceğini bilerek yüzlerine vurmak istemiştir. Hepsi bu.

Filme dair incelenecek birçok detay var. Ben de bu yazıda bazılarını kısaca ele alacağım. Haliyle yazının devamı spoiler içerecektir.

İşte Cassie’nin yaptığı budur. Gündüzleri bir kafede çalışmak, geceleri ise iyi adamların maskelerini düşürüp onlara kim olduklarını hatırlatmak. Bu dikkatimizi çeken ilk ikilem olarak kalsın burada. Cassie’nin tıp fakültesini bırakıp bu yola girmesinin sebebi ise en yakın arkadaşı Nina’nın başına gelenlerdir. Tecavüze kurban giden Nina’ya, birçok görgü tanığına rağmen devlet kurumları dâhil kimse inanmamıştır ya da herkes boş vermiştir. Potansiyel tecavüzcülerle hesaplaştığı gibi, bu kurumları yönetenlerle ve görgü tanıklarıyla da korkusuzca hesaplaşır Cassie. Günün sonunda, zaten artık kaybedecek fazla bir şeyi olduğunu da düşünmemektedir. Bu intikam planını arkadaşı Nina için yapmasından ziyade, kendi hayatını devam ettirebilmek için yaptığını da Nina’nın annesinin, “Artık önüne bak, lütfen, hepimiz için,” demesiyle anlarız.

Ancak Nina’nın sesini duyamadığımız filmde, Cassie’nin sesinin Nina’nın da sesi olduğu varsayımında bulunmaktan başka çaremiz yoktur. Öte yandan erkek şiddetine kurban giden kadınların sesini zaten hem toplum hem de kurumlar duymuyor ya, izleyici de belki de bununla bağlantılı olarak Nina’nın sesini bu ataerkil toplum yapısında duyamayacak şekilde konumlandırılmıştır. Aynı şekilde olayların yaşandığı kurgusal kasaba ya da şehir de isimsiz bırakılmıştır. Büyük ihtimalle Fennell, bu gibi olayların her kasabada ya da şehirde yaygın ve sessiz bir şekilde yaşanmasından ötürü, özel bir yer vurgusu yapmaktansa kasabayı isimsiz bırakarak her şehre bir atıfta bulunmak istemiştir.

Gündüz kafede çalışırken pembe kıyafetler giyen Cassie mavi bir çerçevenin ortasında.

Filmin büyüleyici sinematografisi de bu argümanı destekler. Aynı zamanda mizansendeki ikinci ikilemi devreye sokar. Mavi ve pembe tonlarını geleneksel anlamlarıyla kullanan filmde, Cassie gündüzleri pembe renkler içindedir. Çalıştığı kafenin dekorasyonu da pembelerle doludur, yatak odası da. Ancak bu pembeleri saran ve yer yer görünür olan bir mavi tonu da vardır. Bu mavi ton bazen bir ışık olarak belirir ekranlarımızda, bazense erkek karakterlerin kıyafetlerinin bir tonu olarak, bazen de ana karakteri çevreleyen bir dekorasyon olarak. Öyle ki sadece renkler üzerine çalışarak filme dair ilginç bir akademik inceleme hazırlamak mümkün olabilirdi.

Ryan karakterini canlandıran Bo Burnham mavi kıyafetler içerisinde. Görsel: Courtesy of Focus Features

Cassie nihayet Ryan ile yeni bir hayat kurmaya ve geçmişi unutmaya karar verince mavi rengi iyice baskın bir hale bürünür. İçinde yaşadığımız ataerkil sistemin günlük yaşamlarımızda bile her an kendisini gösterdiği gibi izlediğimiz film de patriyarkanın rengiyle bizi çevrelemeye başlar. Eğer bu film bir romantik komedi olsaydı, burası filmin sonu olurdu.

Cassie’nin uyanışı tam da bu mavi rengin içinde kaybolmaya başladığı sıralarda gerçekleşir. Bu mavideki mutluluk sadece bir yanılsamadır, geçmişin geçmişte kalması olaylar kendini sistematik bir şekilde tekrar etmeye hazırken mümkün değildir. Nihayetinde hayatını birleştirmeye hazır olduğu erkeğin de geçmişteki olayların bir parçası olduğu ortaya çıkmıştır.

Tıpkı filmin başındaki üçlü arkadaş grubu gibi, Ryan da son derece normal görünen bir erkektir. Yani kadına şiddet ya da tecavüz olaylarına karışan herkesin iyi adamlar olmadıkları alınlarında yazmamaktadır. Bunun yerine kadına karşı kolektif bir ayrımcılık mekanizması söz konusudur. Öyle ki kadınlar bile bu mekanizmaya hapsolmuş ve bunun birer fonksiyonu haline gelmişlerdir. Örneğin tıp fakültesi dekanı kendi kızının başına gelme ihtimaline kadar, ayrıcalıklı erkekleri belki de farkında bile olmadan kayırmayı sürdürür. 

Cassie mavinin kafesinden çıkıp rutin intikam planına dönmektense adaleti sağlamaya karar verdiğinde filmin tonu bir hayli agresifleşir. Arka planda Britney Spears’ın Toxic’i çalarken,  Nina’nın tecavüzcüsü Al’i bulan Cassie’nin emin adımlarla hedefine yürüdüğünü görmek direkt olarak Al ve olaya karışan birçok erkeğin ortasında bulunacağı anın gelişini beklemek benim gibi birçok izleyiciyi eminim ki oldukça germiştir.

Cassie sürpriz planı devreye sokunca olan olur. Yönetmen Fennell, Al’in Cassie’yi yastıkla boğarak öldürdüğü sahneyi kesintisiz ekranlara getirerek izleyiciyi de adeta nefessiz bırakır. Nina’ya tecavüzünün yanına kaldığı yetmiyormuş gibi, bu ayrıcalıklı adamın bir de kadın cinayeti yanına kalır diye düşünürken film bir kez daha bitebilirdi.

Ancak hayır, önümüzde hala bir 20 dakika var.

Bu süreç içerisinde polisin Cassie’nin aniden kayboluşunun peşine düşmektense direkt olarak depresyonda olan bir genç kadının intiharı yaklaşımını ön planda tuttuğunu görüyoruz. Ryan’ın olayları aydınlatabilecek tek kişi olduğu halde nasıl da bir kez daha izleyici konumunda kalmayı seçtiğini görüyoruz. Hatta Cassie’nin babasının bile kızının akıl sağlığına karşın ifade verdiğine tanık oluyoruz. Yani toplumun resmi veya gayriresmi tüm kurumlarına karşı yalnızlaşan ya da bir kadın olarak başından beri yalnız olan Cassie, kendi cinayetini çözmek zorunda kalacağını bilmektedir.

Filmde Cassie dışında sistemin dışına çıkabilmiş dikkate değer bir karakter yok. Bu elbette ki filmin anlatmak istediğine uyan kasıtlı bir seçim. Bu karakter havuzunda benim en çok dikkatimi çeken yan karakter Al’in avukatı oldu. Avukatı diğer karakterlerden farklı kılan yaşadığı pişmanlıktı. Cassie’nin de ona güvenerek kendi cinayetini çözümlemesi pişmanlıkla yaşayan avukatın dönüşümünün tamamlandığını gösterdi. Aslında intikam planları yapan Cassie’nin başından beri olaylara karışan karakterler olan Madison’da ya da dekanda aradığı küçük bir pişmanlık ya da empati belirtisiydi. Ancak görünen o ki, avukat dışında kimse yaptıklarından pişman değil. Ryan da Al de, hem inkâr hem savunma mekanizmasıyla yaşıyor.

Cassie’nin sesinin Nina’nın da sesi olduğu varsayımımız filmin sonunda Ryan’a iletilen mesajın Cassie & Nina imzasıyla sonlanması ile meşrulaştırılıyor. Yine de bu son, adalet yerini buldu izlenimini vermiş olmamalı. Her şeye rağmen tecavüzcü ve katil Al’in tutuklanması için ve adaletin zorla uyandırılması için iki kadının ölmesi gerekiyor.