Gogol’ün Palto’su
18 Ocak 2021 0 Yazar: Nancy Francis• Ortalama okunma süresi: 5 dakika
Bu yazımızda Nikolay Gogol’ün “Palto” eserinden yola çıkarak 19. yüzyıl Rusya’sının toplumsal ve sosyo-ekonomik özelliklerini analiz edeceğiz. Bu yüzyılda Rusya endüstrileşmenin ve küresel ticarete adım atmanın, aynı zamanda Batı’dan aldığı modernleşmenin ve 1861 yılında Rus serfliğinin kaldırılması sonucu toplumsal yapısının derinden bir dönüşüme uğradığı bir ülke halini alır. Bu dönemde Gogol ve daha birçok Rus edebiyatı yazarları, toplumu siyaset, alt-üst ilişkisi, ekonomik ve inanç bağlamında gözlemleyerek eserlerini kaleme alırlar. “Palto” da bu dönemde, yani 1842 yılında yayımlanır.
Gogol edebiyat tarihinde çok önemli bir yeri olan eserlerle değerini ve varlığını halen sürdürmektedir. Yazarın en önemli öykülerinden biri olarak gösterilen “Palto” okurken kendimizi ana karakterin yerine koyabileceğimiz güçlü bir anlatıma sahip bir eser olarak öne çıkmaktadır. Su gibi akan, okurken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığımız ve bir anda kafamızda soru işaretleri ile kalakaldığımız, son sayfaya gelirken hayatı, yazarın nasıl duygular yaşadığını ve eserin yazıldığı dönemi sorguladığımız bir kitapla burun burunayız. Bu duygular da bizlere bu dönemin yozlaşmış sosyo-ekonomik yapısının etkisiyle esere damgasını vuran memur sınıfını eserin kısa bir özetiyle birlikte analiz etmeye ön ayak olurken, metnin zenginliğinden ve metin dışı etkenlerden dolayı yapılabilecek birçok farklı okumanın da hala mümkün olduğunu hatırlatalım.
Nikolay Gogol 1828 yılında Peterburg’da başarıya ulaşamayan yazınsal metinler meydana getirmiş, daha sonrasında da bir devlet dairesinde memur olarak çalışmaya başlamıştır. İstemeye istemeye çalıştığı bu meslek ve pozisyonda memurları daha iyi inceleyebilme fırsatı yakalayarak birkaç eserini bunun üzerine yazmıştır. “Bu bakımdan Gogol’ün memur yaşamını konu alan yapıtları, yazarın kişisel deneyimlerine dayanan, gerçekçilikleriyle insanı şaşırtan bir özellik taşır. Bu yapıtların en önemlileri, ülkemizde de tanınan ve sahneye konan ‘Müfettiş’ komedisi, ‘Palto’ ve ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ öyküleridir.’’[1]
Gogol öykünün başkarakteri memur Akakiyeviç’ten bahserken, kimsenin ona saygı duymadığını, kahramanımız çalıştığı daireye girdiğinde kimsenin onu selamlamaya bile değer görmediğini, hatta odacıların bile ayağa kalkmadığını yazar. Alt-üst ilişkisini ele alarak “odacılar bile” söyleminde alt tabakada olan bireylerin bile ona saygı göstermediğini belirtmeye çalışır bir nevi. Okur böylece henüz hikâyenin başında hiyerarşinin izlerine rastlamış olur. Hiyerarşinin üst tabakasında olanlar zaten Akakiyeviç’e hiç saygı duymaz, Akakiyeviç ya da onun gibi küçük adamlar üzerinden prim toplayarak günlerini geçirirler. Devlet dairesindeki atmosfer hakkındaki bu tanımlamalarından yola çıkarak, o dönemdeki memuriyet dünyasını da tahayyül edebilmemiz için Gogol bize dikkate değer bir rehberlik yapmış oluyor. Bu etkileyici rehberin peşine takılıp, öykünün seçtiğimiz bölümlerinin kısa bir özetine değinelim.
Akakiyeviç devlet memuru olarak bir dairede sıradan bir kalem memuru, mektupları temize çekme görevinde bulunan, saçları dökülmüş, üstü başı kir pas içinde görünümüne önem vermeyen, az bir maaş ile çalışıp ev-iş arasında sürüklenen, eski mi eski yırtık pırtık bir palto “sabahlık” sahibi, orta yaşlı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bir gün, palto olarak kullandığı sabahlığının artık ne kadar eski ve bazı yerlerinin ne kadar yırtık ve yama vurulması gerektiğinin farkına vararak, terzi Petroviç’e birkaç yama vurulması için paltosunu götürür. Fakat Petroviç, paltosuna yama vuramayacağını başından savar bir şekilde söyleyerek, dikiş tutmayacağını ve eski paltoyu onarmaya harcayacak vakti olmadığını sert söylemleri ile belli ederek onarımı yapmamak için oldukça ısrarlı davranır. Akakiyeviç onarım için dil dökse de, Petroviç ona başka bir öneride bulunur: Yeni bir palto diktirmek. Fakat Akakiyeviç için yeni bir palto diktirmek bir hayli zor görünüyor. Sözde iş arkadaşları olan memurlar tarafından dahi dalga geçilen Akakiyeviç, yırtık paltosundan kurtulup, zorla biriktirdiği para ile kendisine yeni bir palto diktirip de herkesin dikkatini üstüne toplayınca hikâyenin kırılma anlarından biri başlar.
Uzun bir uğraş ve son derece planlı bir tasarruf sonucunda ulaştığı yeni paltosunun gururunu üzerinde taşıyan ve adeta yeniden doğmuş gibi hisseden ana karakterimiz, devlet dairesine gittiğinde küçük adamlar tarafından yoğun ilgi görmüş, yani kendisine olan bakışlar değişmiştir. Gariptir ki, yeni paltosu ona sahte de olsa yeni arkadaşlar kazandırmış hissi bile verir biz okuyuculara.
Bir gün hiç alışık olmadığı ve iş arkadaşlarının onu davet ettiği eğlenceli bir toplantıya yeni paltosu ile giden Akakiyeviç, gittiği toplantıda da yoğun ilgi görmüş, paltosu sayesinde küçük adamlar bile onun yüzüne bakar olmuş, kalem arkadaşları tarafından dalga geçilmeyen “normal” bir birey olarak karşımıza çıkmıştır. Toplantıdan yeterince mutlu ayrılan Akakiyeviç’in hikayesinin ikinci bölümü de tam olarak da burada başlar. O kadar emeğe şahit olan okurların içini sızlatan o an gelir: Gece yarısı eve dönüşünde hırsızlar tarafından yeni diktirdiği paltosu çalınır. Mühim insana paltosunun çalındığına dair şikayet başvurusunda bulunmadan direkt olarak odasına gider. Fakat mühim insan bu duruma sinirlenerek, Akakiyeviç’i azarlar, aşağılar, küçük düşürür. Akakiyeviç yerin dibine girdikçe mühim insan bundan daha da zevk ve güç alarak sınırlarını zorlar ve karşısındaki bir insan değilmişçesine, gaddarca davranır. Peki, nedir bu küçük insan, mühim insan karşıtlığı?
Mühim insan bürokraside güç sahibi olan kişidir. Bahsedilen otoritenin toplum nedzinde asil ve şerefli insan tiplemesine dönüşmesi sonucu bu sınıfı simgeleyen mühim insan ortaya çıkar. Mühim insanın mühim olduğunu etrafındaki herkes bilir. Öte yandan, küçük insan da ekonomik yönden küçük ve bürokrasinin alt tabakalarında yaptığı tekrarlayıcı işlerle saygı görmeyen ve toplumun mühim kesimi tarafından kimlik ya da kişilik sahibi bir birey olarak tanımlanmaktan uzaktır. Gogol’ün Akakiyeviç’i de siliktir. Tıpkı eski paltosu üzerindeyken küçük adamlardan gördüğü muameleyi, mühim insandan, yani günümüzün polislerinden de görür. Gogol bu muameleyi şöyle değerlendirir: “Hayatı boyunca bu sahne gözünün önüne geldikçe, genç adam elleriyle yüzünü kapatıp insan denilen varlığın ne kadar acımasız olabildiği; ince, kültürlü, terbiyeli kişilerde (tanrım!) hatta toplum tarafından asil ve şerefli insanlar olarak kabul görmüş kişilerde bile ne kadar gaddarca bir yan olabildiği gerçeğini gördükçe derinden sarsıldı.’’[2]
İşin en üzücü yanı da, Akakiyeviç eve döndüğünde ateşler içinde, hastalıktan bitkin düşer. Gıdım gıdım biriktirdiği para ile kendisine yeni bir palto diktirmesi ve hırsızlar tarafından gaspa uğraması ve toplum tarafından halkı koruyacağına dair şerefi namına and içen mühim insanın ona yardım etmeyip üstüne onu defalarca insanların içinde azarlaması sonucu, Akakiyeviç üzüntüden dayanamayıp ölür, kimsenin umurunda olmadan, kimsenin ruhu duymadan…
Rusya’da memur olmanın traji-komik yönleri zaten Rus edebiyatının temel konularından biridir. Çehov’un “Memurun Ölümü” ve Gogol’un “Bir Delinin Anı Defteri” eserlerindeki gibi, Rus memuriyet sistemi içerisinde, küçük adamların (memurların), büyük adamlar (patronların) elinde kendilerini değersiz hissetmeleri popüler bir olaydır.[3] Akakiyeviç’in deneyimlerinden ve yaşadığı yüzyılın getirilerinden yola çıkarak, devlet dairelerinde sadece görev anlamında değil de, sosyal hayata somut anlamda yansıyan bir alt-üst ilişkisi olduğunu görüyoruz. Üzerindeki eski paltosu Akakiyeviç’in hayatının görünmezliğinin sembolü olurken, uğruna karda kışta yürüyerek işe gidip geldiği, diğer olası masraflardan kurtulma fikriyle ayakkabısını eskitmemek için kaldırımın düzgün yerlerinden yürüdüğü, hayalini kurmadan uyumadığı yeni paltosunu hırsızlara kaptırır ve hakkını aramak istediğinde her şey için çok geçtir… Yeniden önemsiz bir insana dönüşmüştür artık o. Önemsiz bir insan olarak da ölür. Geriye okuru sarsan bu kısa eser ve sorgulanması gereken modern bir hiyerarşi kalır. Gogol’ün de belirttiği gibi, hikâyedeki mühim adamdan daha mühim adamlar da vardır, onların yanında bizim mühim adam da küçük kalır.
[1] Aydın Süer, Gogol’ün Yapıtlarında Memur Tipleri, Dil Ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi, 2018, s. 436
[2] Nikolay Gogol, “Palto”, İstanbul/Türkiye, Bordo Siyah Yayınları, s.18
[3] Tayyip Çakan, Nikolay Leskov (1831-1895) ve Rusya’da Edebiyat ve İdeoloji, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.47-48