2021 En İyi Film Dalında Oscar Adayı: Nomadland

2021 En İyi Film Dalında Oscar Adayı: Nomadland

18 Mart 2021 0 Yazar: Mad Jack

• Ortalama okunma süresi: 4 dakika

Cinsiyetsiz Berlin Film Festivali ve 46. Cesar Ödülleri’nin akabinde sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden Oscar Ödülleri’ne 2021’de aday gösterilen isimler ve yapımlar belli oldu. 10 dalda Oscar’a aday olan David Fincher yönetmenliğindeki Mank filminin yanı sıra 6 dalda Oscar adayı gösterilen Nomadland, etkileyici yapımlardan bir diğeri.

78. Altın Küre Ödülleri’nde en iyi film seçilmesiyle yönetmeni Chloé Zhao’nun Altın Küre kazanan, Asya kökenli ilk kadın yönetmen olmasını sağlayan Nomadland, Jessica Bruder’ın ilk kez 2017 yılında yayımlanan aynı ada sahip eserinden uyarlama.

Esasen bir gazeteci olan Jessica Bruder’ın Nomadland’i, gezi edebiyatının modern temsilcilerinden. Eser, ABD’de mevsimlik iş arayışı için seyahat eden yaşlı Amerikalıların hayatına odaklanıyor. Filmin yönetmeni Chloé Zhao da kitaptaki temayı, oldukça çağdaş ve gerçekçi bir hikâyeye çeviriyor. Nitekim Nomadland’in Oscar’daki 6 adaylığından birinin, en iyi uyarlama senaryo dalında olması durumu özetler nitelikte.

Ayrıca Frances McDormand’ın filmin yapımcısı olduğunu belirtmekte fayda var. McDormand, Jessica Bruder’ın kitabını okuduktan sonra, eseri uyarlamak istediği filme yönetmen olması için Zhao’ya kendisi teklifte bulunuyor. Bu durum McDormand’ın inanılmaz oyunculuğunun arkasında yatan nedeni gösterir cinsten.

Altın Küre dışında, 77. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan Ödülü ile Toronto Uluslararası Film Festivali’nden de Seyirci Ödülü ile dönen Nomadland’i izlemediyseniz spoiler’lı kısma geçmeden önce izlemek daha özel bir deneyim olacaktır.

“Ev sadece bir sözcük müdür, yoksa içinde taşıdığın bir şey midir?”

Nomadland, alçıpan talebi azaldığından bir USG şirketinin Nevada’daki şubesini kapatmasının ardından işini, kocasını, arkadaşlarını kaybeden bir kadının hikayesini anlatıyor. Bir başka deyişle karavanı hariç her şeyini kaybeden bir kadının hikayesine tanıklık ediyoruz.

Yapımın başkarakteri olan Fern’ü, eşsiz oyunculuğuyla en iyi kadın oyuncu dalında aday gösterilen, Coen Kardeşlerin yönetmenliğindeki Fargo (1996) ile ilk Oscar’ını alan Frances McDormand canlandırıyor. Fern, işsizliğin ve eşini kaybetmesinin neden olduğu duygusal yıkımla modern bir göçebe olarak geleneksel toplumun dışında -anti kapitalist- bir yaşam sürüyor. Bunu yaparken de adeta duygusal bir bağ oluşturduğu karavanıyla Amerika’nın batısına doğru yola çıkıyor.

Tam bu noktada Nomadland’in senaryosunun tamamen bir kadın oyuncunun etrafında ilerlediğini vurgulamakta fayda var. Bu yönüyle alışkın olduğumuz Amerikan yapımları arasından rahatlıkla sıyrılan film, bir önceki yazımızda bahsettiğimiz Bechdel Testi’nin şartlarının da ötesinde bir iş çıkarıyor. Fern ve en yakın arkadaşları Linda ile Swankie arasındaki diyalogların çoğu, kendi geçmişleri ve göçebe hayata karşı duruşları üzerine kurulu. Öte yandan filmdeki neredeyse tüm karakterlerin yaşlı olması, yapımı günümüzdeki diğer iddialı yapımlar arasında bile oldukça özel kılıyor.

Bazı olumsuz eleştirilere değinecek olursak, kimi izleyiciler Nomadland’in oldukça sıradan, seyir zevki düşük bir yapım olduğundan yakındılar. Ancak şunu unutmamakta fayda var ki Nomadland, sadece Amerika’daki kapitalist yaşantının dışındaki hayatı göstermekle yetinmiyor, aynı zamanda bunu yaparken olabildiğince gerçeğe yakın bir anlatımı hedef alıyor. Kaldı ki Amerikan kapitalist sisteminin karşısında durmayı hedefleyen bir yapım, ancak Amerika’nın demirbaşlarından olan film endüstrisinin dayattıklarını yapmayarak, yani durgun ve sade bir kurguyla bu denli başarılı olabilirdi. Bir diğer takdir edilesi detay ise filmdeki kimi oyuncuların esasen oyuncu olmayıp gerçek hayatta da göçebe hayatı yaşayan kişilerden seçilmesi.

Modern gerçekliği hedefleyen sade yapımın sinematografik anlamda ise üstün bir iş çıkardığını söylemek zor değil. Nitekim bu denli sade bir yapımın kendini izlettirebilmesi için kamera çekimlerinin, müziklerin, ışıklandırmaların kalitesi olmazsa olmaz. Ancak Nomadland’in çıtayı oldukça yukarı çektiği belirtilmeli. Özellikle ünlü piyanist Ludovico Einaudi’nin büyüleyici dokunuşlarıyla Nomadland’in atmosferine girmek hiç de zor değil.

Yapım takındığı gerçekçiliği adeta belgesel kıvamında izleyiciye sunuyor. Bizleri felsefi düşünmeye iten birçok sekansla baş başa bırakıyor. Fern, bir alışveriş mağazasında karşılaştığı eski öğrencisinden “Sen evsiz misin?” sorusunu duyunca verdiği yanıt, “I am not homeless, I am just houseless” oluyor. Bu denli kısa bir sekansta bile yapım, izleyiciye uzunca bir süre ev kavramını sorgulatmayı başarıyor. Nitekim Fern’de eski öğrencisiyle yaşadığı sahnede belirtmek istediği gibi, o bir evsiz değil; evini yanında taşıyan ve bunu yaparken de gittiği her yerde farklı bir işte çalışan, özgür bir insan.

Bir başka sahnede Fern’den hoşlanan Dave karakterini görüyoruz. Dave ve Fern’ün yolları bu göçebe hayatta ara ara kesişiyor. Ancak bir ilişki var olmuyor. Dave torununun doğmasının ardından yerleşik hayata geçmeyi tercih ederken Fern’ü de davet ediyor. Ne var ki Fern onu bırakıp adeta en yakın arkadaşı, özgürlüğünün simgesi olan karavanıyla tekrar yollara düşüyor. Yani aslında Fern, neredeyse kimse tarafından bastırılamayacak kadar özgür bir ruha sahip.

Onun sahip olduğu özgür ruhu bastırabilen tek şey ise aşık olduğu eşi Bo olmuş. Ancak yapımda Bo hakkında birkaç sahne haricinde pek bir şey öğrenemiyoruz. Buna rağmen film; Fern’ün, eşinin ölmesi nedeniyle yaşadığı duygusal yıkımı her an hissettirmeyi başarıyor. Örneğin bir sekansta Dave, Fern’ün kocasıyla özdeşleştirdiği tabağının bulunduğu koliyi taşımaya çalışırken tabak kırılır. Fern ise Bo’yu aslında o an gerçekten kaybetmiş gibi hisseder ve oldukça sinirlenir. Bir sonraki sahnede ise tabağın kırılan parçalarını yapıştırmaya çalışarak bir nevi Bo’yu yeniden hayatına almaya çalışır. Ancak Fern’ün hissettikleri eskisi gibi olmaz. Kırılan tabak adeta onun gerçek yalnızlığına ışık tutar, başka bir deyişle onu daha özgür kılar. Öyle ki filmin sonlarına doğru Empire’daki depoda eşine ait sakladığı eşyalardan ve kıyafetlerden de vazgeçerek artık kabullendiği özgürlüğünün sınırlarını zorlar. 

Yapımın son sahnesindeyse Fern’ün; Empire’dan çıkarken ardında bıraktığı kapının sonuna kadar açık kalması, filmin bitiş ekranında “Gitmek zorunda kalanlara adanmıştır. Yolda görüşürüz.” tümcesine yaptığı göndermeyle umut dolu bir vedayı temsil ediyor.

Özgürlüğe, ekonomiye ve doğaya olan duruşuyla; güçlü bir kadının her türlü adaletsizliğe rağmen var olma hikâyesini anlatan Nomadland, sade ancak etkileyici senaryosuyla mutlaka izlenmesi gerekenlerden.


1. ve 2. görsel: Wallpaper Cave

3. görsel: IMDB